25 Eylül 2009 Cuma

Ganbare, Kickers!

Yönetmen: Akira Sugino
Stüdyo: Studio Pierrot
Tür: Spor
Yapım Yılı: 1986
Bölüm Sayısı: 26
Anime Puanı: 10/7.5



Captain Tsubasa serisini dünyada bilmeyen yoktur. Fakat Kickers, tam adıyla Ganbare Kickers dersek çok az kişi bu animenin ismini duymuştur. Captain Tsubasa’nın yayınlandığı dönemde ekrana sürülen ve gölgesinde kaldığı için tutulmayan Kickers, buram buram taklit koksa da Almanya’da benim ilk izlediğim aniemelerden ve aslında oldukça eğlenceli bir seriydi.

Serinin kahramanı Gregor'un (Orijinal adıyla Kakeru Daichi) taşınması ile başlıyor. Gregor, eski semtinde ünlü "Falcons" takımının bir üyesidir fakat küçük olduğundan daha sahaya hiç çıkmamıştır.Gregor ve ailesi yaşayacakları yeni şehirlerine vardıklarında, Gregor okuyacağı okulun takımı olan Kickers’e katılmak için sabırsızlanmaktadır. Fakat Gregor’u büyük bir sürpriz beklemektedir. Kickers takımı hiç galibiyet alamayan, en son maçlarını da “Red Devils” lakablı semtin en güçlü takımına karşı 21-0 kaybetmişlerdir. Bu yüzden de Kickers takımı dağılmanın eşiğindedir. Gregor, Kickers’in kalecisi ve kaptanı olan Mario (Masaru Hongo) ile tanışır ve onlara moral vermeye çalışır. Ayrıca Red Devils’lere karşı bir maç teklif etmek için yola koyulur. Red Devils’lerin kaptanı ve aynı zamanda kalecisi Victor (Hikaru Uesugi), Gregor’un üzerindeki Falcons formasını görünce hemen maç teklifini kabul eder ama Gregor artık Kickers’ler için oynadığını söyleyince işin yüzü değişir. Gregor sonuçta onları ikna etmeyi başarır ve Kickers – Red Devils arasındaki maç 10-1 Red Devils’lerin üstünlüğü ile son bulur. Lakin bu skor bile Kickers için mucize niteliği taşır. Çünkü yenilmez denen, efsane sıfatı takılan kaleci Victor, Gregor’dan bir gol yemiştir. Böylelikle Kickers takımı cesaretlenir ve yeni oyuncuları Gregor ile takımlarını düzlüğe çıkarmaya karar verirler.

Kickers serisine dikkatlice bakarsanız aslında Captain Tsubasa’ya çok benzediğini görebilirsiniz. İki seride de yeni taşınan bir oyuncu mevcut ve iki seride de hemen hemen takım sıfırdan yükselmeye başlıyor. Ayrıca Genzo ile Mario arasındaki fiziksel benzerlik gözden kaçmıyor. Fakat dediğim gibi her ne kadar taklit olsa da aslında Kickers karakterleri ve atmosferi ile kendine has bir stile, güzelliğe sahip. Görsellik bakımından da seri eski olduğundan öyle ahım şahım değil ama elbette ki izlenebiliyor. Ayrıca şutları ve hareketleri bakımından da biraz daha gerçekçi.

Sonuç olarak küçük Gregor veya Daichi’yi, kulağınıza hangi ismi daha uygun geliyorsa artık izlemenizi mutlaka tavsiye ederim. Hatta Captain Tsubasa’nın kısa versiyonu bile diyebilirim bu seriye.
Son olarak, ilginçtir ki anime kendi ülkesinde Tsubasa'nın gölgesinde kaldığı için 21. bölümde yayından kaldırılmış. Tam olarak, yani 26 bölüm olarak sadece Almanya ve yanlış bilmiyorsam İspanya'da yayınlanmış.

Pumpkin Scissors

Yönetmen: Katsuhita Akiyama
Stüdyo: Gonzo
Tür: Dram, Askeri
Yapım Yılı: 2006
Bölüm Sayısı: 24
Anime Puanı: 10/9


Pumpkin Scissors, aslında seride isimler ve mekânla farklı olsa da, ikinci dünya savaşının sonra Almanya’sını alternatif bir dünyada ele alıyor. Kraliyet İmparatorluğu ve Cumhuriyeti arasında uzun yıllar süren bir savaş yaşanmış ve sonunda barış antlaşması imzalanmıştır. Anime ise barışın imzalanmasından üç yıl sonrasını, insanların altüst olan yaşamlarını düzeltmeye çalışmalarını (daha doğrusu düzeltememelerini), askerlerin psikolojik durumlarını ve yaşanan olayları anlatmaktadır. Askeriyede halka yardımcı olmak adında “War Relief” yani savaş rahatlatması anlamına gelen Bölüm 3’ü, namı diğer Pumpkin Scissors birliğini kurmuştur. Nitekim Pumpkin Scissors’ların işi hiç kolay değildir çünkü fakir halk askerlerden nefret etmektedir. Bunun sebebi ise askerlerin rahat yaşadıklarını ve sadece soylulara önem verdiklerini düşünmeleridir. Animenin ilk bölümü Pumpkin Scissors adlı birliğin bir olay için görevlendirilmelerini ve gizemli geçmişi Randel Oland ile tanışmaları ile başlıyor. Eski bir Anti tank süvarisi olan Randel aslında iyi kalpli ve düşünceli bir insandır fakat belindeki savaş zamanından kalma, mavi ışık yayan fenerini açtığında bir ölüm makinesine dönüşmektedir.

Pumpkin Scissors serisi eğer izlediyseniz sizlere ilk bakışta Fullmetal Alchemist serisini hatırlatabilir. Hatta oradaki simyayı, büyüleri çıkarın ve alın size Pumpkin Scissors. Animenin görsel bakımından hiçbir sorunu veya garipliği yok ve gerek açılış parçası veya eğlenceli kapanış parçaları ile müzikleri de çok kaliteli diyebilirim. Pumpkin Scissors’un tek eksisi ise havada ve yarım kalan sonu diyebilirim. Bunun sebebi ise mangasının hala devam etmesi. Yani tam arka plandaki esas konu, esas karanlık örgüt yavaş yavaş piyasaya çıkıyor derken seri son buluveriyor. Bizler içinde manga bittikten sonra veya bayağı bir ilerledikten sonra ikinci sezonu beklemekten başka çare kalmıyor.

Sonuç olarak her ne kadar sonu tatmin edici olmasa da, Pumpkin Scissors mutlaka izlenmesi gerek ve bizlere gerçek hayattan da kesitler sunmayı başaran, atmosferi düşmeyen ve kendini izlettiren bir yapım. Herkese tavsiye ederim.

18 Eylül 2009 Cuma

Bartender

Yönetmen: Masaki Watanabe
Stüdyo: Palm Studio
Tür: Dram
Yapım Yılı: 2006
Bölüm Sayısı: 11
Anime Puanı: 10/5.5



Ne silahlar, ne kılıçlar, ne fantastik olaylar, ne gizemli yaratıklar var bu animede. 11 bölümlük Bartender’da karşımıza sadece normal insanlar, günlük yaşamları, sıkıntıları veya sevinçleri ekrana geliyor. Ryu Sasakura deneyimli bir barmendir ve bardakların tanrısı olarak tanınmaktadır. Tokyo’nun Ginza bölgesinde, gözden kolayca kaçabilecek ağır kapısıyla Eden Hall adlı barını işletmektedir. Söylenenlere göre insanlar bu barı yanlarından geçerken fark etmezlermiş bile ve sadece aradığında bulunabilirmiş. Tüm seri boyunca bu kapıdan 11 farklı kişilik giriyor ve alkol temalı muhabbet eşliğinde onların hayat hikâyelerine ve Sasakura’nın ilginç ve hayret verici kokteyllerine tanıklık ediyoruz.

Bartender’in konusu özetle birbirinden değişik insanların hayattan kesitlerini bizlere sunuyor. Ne komplike olaylar, ne de şaşırtıcı gelişmeler yaşanmıyor. Ve bu durum seriyi bazı bölümler olumlu etkilemiş olsa da 11 bölümün çoğunda atmosfer sıkıcı bir şekilde ilerliyor ve açıkçası pek tat vermiyor. Bartender’in en güzel tarafı ise alkol kullansanız da, kullanmasanız da hazırlanan içkiler ve garip hikâyeleri. Kokteyllerden viskilere kadar, biralardan sıcak içeceklere kadar birbirinden değişik içkileri ve nasıl yapıldıklarını bile öğrenebiliyorsunuz. Lakin bahsettiğim gibi bu durum senaryoyu pek fazla taşıyamıyor.

Sonuç olarak Bartender aslında çok daha iyi bir anime olabilirdi. Çünkü aksiyon düşkünü olmasanız bile bu kadar durağanlık gerçekten fazla sıkıcı oluyor ve dikkatiniz başka yerlere kaymaya başlıyor. Özetle Bartender izlenebilir ama izlenmese de fazla bir şey kaybedilmez.


12 Eylül 2009 Cumartesi

Romeo x Juliet

Yönetmen: Fumitoshi Oisaki
Stüdyo: Gonzo
Tür: Dram, Romantizm
Yapım Yılı: 2007
Bölüm Sayısı: 24
Anime Puanı: 10/8



Rome x Juliet adlı anime, her ne kadar konusunu William Shakspeare’in ölümsüz eserinden aldıysa da, senaryonun işleyişi ve geçtiği dünya bambaşka bir âlem. Konuya gelecek olursam; alternatif bir dünyada, Neo Verona adlı bir imparatorlukta Capulet ailesi imparatorluğu halkla yan yana, barış içinde yaşatmıştır. Ta ki bir gün seçkin ailelerden biri olan Montague ailesinin başı Leontes Montague isyan edene kadar. Montague, Capulet kalesini zorla ele geçirmiştir ve Capulet soyadını taşıyan herkesi kılıçtan geçirerek kendisini yeni dük ilan etmiştir. Capulet ailesinden ise sadece bir kişi hayatta kalmayı başarmıştır, o da iki yaşındaki Juliet Fiamatta Asto Capulet’tir.

Aradan 14 sene geçer. Montague düktür ve zalimliği sayesinde halk arasında sevilmemektedir. Herkes ondan, hatta meclis bile korkmaktadır. Montague’nin yeni imparatorluğu altında alt tabaka insanlar ezilmekte, seçkin insanlar ise keyif çatmaktadır. Juliet ise her şeyden habersiz ve sebebini bilmediği halde erkek kılığında, Odin adı altında, saklanarak yaşamaktadır. Günün birinde, şans eseri kalede düzenlenen ve sadece seçkin ailelerin gidebileceği bir baloya gider. 16 yaşında, ilk defa bir elbise giymiş olan Juliet burada birisiyle tanışır. Tanıştığı ve hoşlandığı kişinin adı Romeo’dur.

Juliet 16 yaşına bastığında ona 14 sene önce olan her şey anlatılır. Neden erkek kılığında dolaşmasından Montague’nin tüm ailesini katletmesine kadar. Ve isyan hazırlıklarına, daha doğrusu Neo Verona’yı Montague’nin elinden alıp halka geri verme harekâtının ilk adımları atılmış olur. Yeniden Capulet bayrağı altında birleşen insanlar, Juliet önderliğinde en büyük düşmanlarına karşı baş kaldırmaya hazırlanmaktadırlar. Fakat kaderin bir oyunu olacak ki, o en büyük düşmanın oğlu, çok hoşlandığı Romeo Candolebonte Montague’den başka birisi değildir.

Dediğim gibi konu olarak Romeo x Julliet, bir yere kadar Shakspeare’in eserine sadık kalınmış. Gerek anlatım, gerekse geçtiği dünya bambaşka. Görsellik bakımından da anime oldukça kaliteli olarak göze çarpıyor. Ne fazla abartılı, ne de kalitesiz. Müziklerin ise animeye katkısı büyük.

Sonuç olarak, Romeo x Juliet adlı animeyi herkese tavsiye edebilirim. Klasik roman havasından çok daha değişik, alternatif bir uyarlama.