Yönetmen: Yoshiaki Kawajiri
Stüdyo: Madhouse Studios
Tür: Aksiyon, Dram
Yapım Yılı: 2007
Bölüm Sayısı: Film
Anime Puanı: 10/8.5
Yaklaşık bir saat yirmi beş dakika süren Highlander: The Search for Vengeance adlı anime, ölümsüz Colin MacLeod’u konu alıyor. Colin, küçük bir İskoç köyünün lideridir ve Marcus Octavius yönetimi altındaki Büyük Roma’ya karşı direnmektedirler. Fakat bu direniş çok sürmez ve başta Colin’in karısı olmak üzere tüm köyü yok olur. Colin enkaz altında kaldığı için bu kıyımdan sağ kurtulur ve intikam yemini ederek soluğu Marcus’un yanında bulur. Marcus ona eğer beni öldürebilirsen yaşarsın der ve ikili ölümüne bir savaşın içine girerler. Colin bu savaştan ölümcül bir yara alır ve deliye dönen atı onu son anda kutsal toprak sayılan “Stonehenge” adlı yere bırakır. Kutsal topraklarda ölümsüzlerin savaşması yasak olduğundan Marcus ölmek üzere olan Colin’i kaderi ile baş başa bırakır. Nitekim Colin ölür ama günün birinde yeniden canlanır ve bir druid ruhu olan Amergan ona artık bir ölümsüz olduğunu, birçok imparatorluğun yükselip çöküşüne şahit olacağını anlatır. Fakat hiçbiri Colin’in umurunda değildir. Colin’in tek yaşama amacı Marcus’tan intikamını almaktır.
Asırlar boyunca Colin, Marcus’un peşine düşer. Çin’den Japonya’ya, yeniden MacLeod soyadını kazandığı İskoçya’ya, İspanya yerel savaşına, oradan ikinci dünya savaşına kadar birçok kez karşı karşıya gelirler. Ve şimdiki buluşmaları ise terör ve küresel ısınma yüzünden harap halde olan, genetik mühendisliğin insanları deforme ettiği 2187 yılının New York’udur.
Konu olarak anlattığım gibi Colin MacLeod, iki bini yılı bulan süredir Marcus’un peşindedir. Anlatım olarak senaryo hem New York’ta hem de flashbacklerler geçmişte olanları anlatmaktadır. Yani bir yandan gelecekte olanları, bir yandan da geçmişte olanlara şahitlik ediyoruz. Atmosferde genellikle hiç düşmüyor ve bol aksiyon seriyi heyecanlı kılıyor. Yani senaryo ve hikayenin akışı bakımından animenin pek bir kusuru yok diyebilirim. Eksik bulduğum tek nokta Marcus’un ve hatta Colin’in nasıl birer ölümsüze dönüştüğünü anlayamadım. Tek anlayabildiğim Marcus’un her dokunduğu veya istediği kişi bir ölümsüze dönüşebilmektedir. Tabi bu tezim yanlış da olabilir. Dediğim gibi nasıl ölümsüz olunduğu kavramı üzerinde pek durulmamış.
Çizimler bakımından Highlander: The Search for Vengeance çok kaliteli bir anime. Müzikler ise öyle ahım şahım değil ama kaliteli ve seriye uygun müzikler. Seslendirmeleri ise çok beğendim. Benim izlediğim İngilizce dublajlıydı (sonradan Director’s Cut adı altında Japonca dublajlı versiyonu da çıktı) ve seslendirmeler kulağa hiç de kötü gelmiyor. Özellikle aksan olayı çok hoşuma gitti. Yani asırlar önceki Colin’in konuştuğu ağır İngiliz aksanı ile New York’ta konuştuğu aksan arasında dağlar kadar fark var. Ufak bir ayrıntı gibi gözükse de aslında çok iyi düşünülmüş.
Özet olarak Highlander: The Search for Vengeance kaliteli bir anime filmi ve bu tarzdan hoşlanıyorsanız mutlaka izlemenizi tavsiye ettiğim bir yapım. Ayrıca Highlander filmleri ile arasında senaryo bazında hiçbir bağlantı bulunmamakta. Yani benim gibi filmleri izlemeden animeyi rahatlıkla izleyebilirsiniz.
26 Nisan 2010 Pazartesi
25 Nisan 2010 Pazar
El Cazador de la Bruja
Yönetmen: Koichi Mashimo
Stüdyo: Bee Train
Tür: Macera, Aksiyon
Yapım Yılı: 2007
Bölüm Sayısı: 26
Anime Puanı: 10/6
El Cazador de la Bruja, daha anlaşılır İngilizce adı ile The Witch Hunter, Nadie ile Ellis adında iki bayan karakter etrafında dönüyor. Ellis sarı saçları ve mavi gözleri ile sessiz sakin, etrafında olup bitene pek fazla aldırış etmeyen ve en önemlisi geçmişini hatırlamayan bir kızdır. Ayrıca bazı tuhaf güçlere sahiptir. Günün birinde Ellis’in başına büyük bir ödül koyulur. Nadie de yetenekli bir bayan ödül avcısıdır. Fakat onu verilen görev Ellis’i ele geçirmek, başına konan ödülü almak değil, tam tersine onu diğer herkesten korumaktır. Birbirleri ile tanıştıktan sonra Nadie ile Ellis güneye doğru, Ellis’in gizemli geçmişini aydınlığa kavuşturmak için yola koyulurlar. Zaman içinde birbirlerine daha çok ısınmaya, birçok yeni insan ile tanışmaya ve birçok yeni düşman ile mücadele etmek zorunda kalırlar.
Zaman dilimi ve nerede geçtiği konusunda El Cazador de la Bruja bizlere pek fazla ipucu vermiyor. Bizim çıkartabildiğimiz mekân bakımından anime Meksika’da geçiyor ve olaylar günümüze yakın bir tarihte oluşuyor. Animede daha çok vahşi batı havası hakim ve biraz da Michiko to Hatchin’i andırmıyor değil.
Konu ve işleniş olarak El Cazador de la Brjua, karşımıza maalesef ismi kadar ilginç bir şekilde çıkamıyor. Senaryo bakımından anlatılmak istenen aslında ilginç ama işleniş bence çok yavan kalmış. Öyle ki silahlı çatışmalar tıpkı Kurtlar Vadisi Pusu gibi. Yani kimse Nadie’nin eline su dökemiyor ve Nadie tek vuruşta karşısındakinin silahını tutan elini vuruyor. Ve ortada nasıl oluyorsa hiç kan yok. Ayrıca L.A. adındaki karakter eminim sizin de sinirinize dokunacaktır. Psikopatlığına eyvallah ama sürekli Ellis Ellis diye ortalarda gezmesi ve aptal konuşmaları insanı bayıyor. Son olarak da bazı bölümlerin araları birbirleri ile çok kopuk. Demek istediğim misal bir bölüm bittikten sonra diğer bölüm başladığında kendinizi hemen apayrı bir olayın içinde bulabiliyorsunuz. Kısacası demek istiyorum ki atmosfer çok hafif ve insanı sarmayı başaramıyor.
Görsel ve çizimler olarak El Cazador de la Bruja çok güzel bir anime. Karakterler abartısız, renkler ışıl ışıl. Müzikler ise çok dengesiz. Başta açılış parçasını hiç beğenmedim. Kapanış parçası da iyi bir şeye benzemiyor ama seri esnasında bazen çok güzel parçalar çalabiliyor.
Sonuç olarak El Cazador de la Bruja’ya başlamadan önce tarz olarak Michiko to Hatchin’e, müzikler bakımından ise Cowboy Bebop’a benzeyen bir şey bekliyordum ama maalesef tam tersi çıktı. Kısacası El Cazador de la Bruja benim için biraz hayal kırıklığı oldu ama yinede izlenebilir bir anime.
Stüdyo: Bee Train
Tür: Macera, Aksiyon
Yapım Yılı: 2007
Bölüm Sayısı: 26
Anime Puanı: 10/6
El Cazador de la Bruja, daha anlaşılır İngilizce adı ile The Witch Hunter, Nadie ile Ellis adında iki bayan karakter etrafında dönüyor. Ellis sarı saçları ve mavi gözleri ile sessiz sakin, etrafında olup bitene pek fazla aldırış etmeyen ve en önemlisi geçmişini hatırlamayan bir kızdır. Ayrıca bazı tuhaf güçlere sahiptir. Günün birinde Ellis’in başına büyük bir ödül koyulur. Nadie de yetenekli bir bayan ödül avcısıdır. Fakat onu verilen görev Ellis’i ele geçirmek, başına konan ödülü almak değil, tam tersine onu diğer herkesten korumaktır. Birbirleri ile tanıştıktan sonra Nadie ile Ellis güneye doğru, Ellis’in gizemli geçmişini aydınlığa kavuşturmak için yola koyulurlar. Zaman içinde birbirlerine daha çok ısınmaya, birçok yeni insan ile tanışmaya ve birçok yeni düşman ile mücadele etmek zorunda kalırlar.
Zaman dilimi ve nerede geçtiği konusunda El Cazador de la Bruja bizlere pek fazla ipucu vermiyor. Bizim çıkartabildiğimiz mekân bakımından anime Meksika’da geçiyor ve olaylar günümüze yakın bir tarihte oluşuyor. Animede daha çok vahşi batı havası hakim ve biraz da Michiko to Hatchin’i andırmıyor değil.
Konu ve işleniş olarak El Cazador de la Brjua, karşımıza maalesef ismi kadar ilginç bir şekilde çıkamıyor. Senaryo bakımından anlatılmak istenen aslında ilginç ama işleniş bence çok yavan kalmış. Öyle ki silahlı çatışmalar tıpkı Kurtlar Vadisi Pusu gibi. Yani kimse Nadie’nin eline su dökemiyor ve Nadie tek vuruşta karşısındakinin silahını tutan elini vuruyor. Ve ortada nasıl oluyorsa hiç kan yok. Ayrıca L.A. adındaki karakter eminim sizin de sinirinize dokunacaktır. Psikopatlığına eyvallah ama sürekli Ellis Ellis diye ortalarda gezmesi ve aptal konuşmaları insanı bayıyor. Son olarak da bazı bölümlerin araları birbirleri ile çok kopuk. Demek istediğim misal bir bölüm bittikten sonra diğer bölüm başladığında kendinizi hemen apayrı bir olayın içinde bulabiliyorsunuz. Kısacası demek istiyorum ki atmosfer çok hafif ve insanı sarmayı başaramıyor.
Görsel ve çizimler olarak El Cazador de la Bruja çok güzel bir anime. Karakterler abartısız, renkler ışıl ışıl. Müzikler ise çok dengesiz. Başta açılış parçasını hiç beğenmedim. Kapanış parçası da iyi bir şeye benzemiyor ama seri esnasında bazen çok güzel parçalar çalabiliyor.
Sonuç olarak El Cazador de la Bruja’ya başlamadan önce tarz olarak Michiko to Hatchin’e, müzikler bakımından ise Cowboy Bebop’a benzeyen bir şey bekliyordum ama maalesef tam tersi çıktı. Kısacası El Cazador de la Bruja benim için biraz hayal kırıklığı oldu ama yinede izlenebilir bir anime.
15 Nisan 2010 Perşembe
Haibane Renmei
Yönetmen: Tomokazu Tokoro
Stüdyo: Radix
Tür: Fantastik, Dram
Yapım Yılı: 2002
Bölüm Sayısı: 13
Anime Puanı: 10/9
Haibane Renmei, Yoshitoshi Abe’nin aynı adlı eserlerinden derlenerek oluşturulmuş bir anime. İsminden de anlaşılacağı üzere Haibane adında, melekleri andıran kanatları ve başlarının üzerindeki halkaları olan varlıkları konu alıyor.
Haibane nedir diye sorarsanız, Haibane’ler aslında önceki hayatlarında normal birer insandılar ve büyük bir kozanın içinden çıkarak doğuyorlar. Doğduklarında genellikle 15 – 16 yaşlarında veya daha küçük olabiliyorlar. Daha küçük doğanlara da Genç tüyler (Young Feathers) deniliyor. Doğduklarından birkaç saat sonra sırtlarından kanatları çıkıyor ve diğer Haibane’ler yeni doğana halkasını veriyor. Her Haibane doğduğunda bir rüya görür ve o rüyaya gire isimlendirilir. Haibane’ler Gile adında etrafı büyük duvarlarla örülmüş bir şehirde, insanlarla birlikte yaşamaktadır. Haibane’ler için bırakın şehirden dışarıya çıkmayı, duvarlara yaklaşmaları bile yasaktır. İnsanlar içinde durum pek farklı değildir. Şehirden çıkan birisi asla şehre geri atım atamamaktadır. Hem Haibane’ler hem de insanlar şehirden dışarıya çıkamadıkları için öbür tarafında ne var bilememektedir. Haibane’ler hakkında daha çok bilgi mevcut ve bunları şimdi burada yazarsam animeyi anlatmış olurum. Bu yüzden burada noktayı koyuyorum ve daha fazlası için animeyi izlemelisiniz diyorum:)
Yukarıda da anlattığım gibi genç bir kız kozasında uyumaktadır ve rüyasında bir şehre doğru, bulutların üzerinden düştüğünü görür. Kız kozasından çıktıktan sonra diğer Haiban’ler onu hemen bakıma alır ve rüyası düşmek ile ilgili olduğu için ona Rakka adını verirler. Rakka’ya da kısa zaman sonra halkası verilir ve sırtından kanatları çıkar. Kısa olan 13 bölüm boyunca da Rakka’nın gelişimini, Haibane nedir, duvarın arkasında ne var sorusunun cevabını arar ve en önemlisi diğer Haibane’lerle olan ilişkisini seyrederiz.
İçerik olarak Haibane Renmei’de dövüş, aksiyon veya komedi unsurları yok. Anime gayet sade ve Haibane’lerin yaşamlarını gözler önüne seriyor. Fakat anlatım ve atmosfer bakımından çok iyi olduğu için insanı sürüklemeyi başarıyor ve hiçbir zaman sıkılmıyorsunuz. Hatta günlük hayatın bile aslında abartılmadan ne kadar güzel bir anime olabileceğini bizlere kanıtlıyor. Rakka’nın yeni dünyasında yaşadıkları yetiyor da artıyor bile.
Görsellik bakımından Haibane Renmei ilk bakışta biraz tuhaf gelebilir çünkü diğer animelere nazaran koyu ve dolgun renkler kullanılmış ama çizimler bir harika. Açılış ve kapanış parçaları ahım şahım değil ama anime içerisinde çok güzel parçalar çalıyor ve insanı içine çekmeyi başarıyor.
Sonuç olarak Haibane Renmei benim beklentilerimin çok üstünde bir animeydi ve severek izledim. Tek kusuru için sonunda bazı cevaplanmamış sorular bırakması diyebilirim ama genelinde baktığımızda herkese hitap etmese de bir anime olarak mutlaka izlenmesi gereken bir yapım olduğunu düşünüyorum.
Stüdyo: Radix
Tür: Fantastik, Dram
Yapım Yılı: 2002
Bölüm Sayısı: 13
Anime Puanı: 10/9
Haibane Renmei, Yoshitoshi Abe’nin aynı adlı eserlerinden derlenerek oluşturulmuş bir anime. İsminden de anlaşılacağı üzere Haibane adında, melekleri andıran kanatları ve başlarının üzerindeki halkaları olan varlıkları konu alıyor.
Haibane nedir diye sorarsanız, Haibane’ler aslında önceki hayatlarında normal birer insandılar ve büyük bir kozanın içinden çıkarak doğuyorlar. Doğduklarında genellikle 15 – 16 yaşlarında veya daha küçük olabiliyorlar. Daha küçük doğanlara da Genç tüyler (Young Feathers) deniliyor. Doğduklarından birkaç saat sonra sırtlarından kanatları çıkıyor ve diğer Haibane’ler yeni doğana halkasını veriyor. Her Haibane doğduğunda bir rüya görür ve o rüyaya gire isimlendirilir. Haibane’ler Gile adında etrafı büyük duvarlarla örülmüş bir şehirde, insanlarla birlikte yaşamaktadır. Haibane’ler için bırakın şehirden dışarıya çıkmayı, duvarlara yaklaşmaları bile yasaktır. İnsanlar içinde durum pek farklı değildir. Şehirden çıkan birisi asla şehre geri atım atamamaktadır. Hem Haibane’ler hem de insanlar şehirden dışarıya çıkamadıkları için öbür tarafında ne var bilememektedir. Haibane’ler hakkında daha çok bilgi mevcut ve bunları şimdi burada yazarsam animeyi anlatmış olurum. Bu yüzden burada noktayı koyuyorum ve daha fazlası için animeyi izlemelisiniz diyorum:)
Yukarıda da anlattığım gibi genç bir kız kozasında uyumaktadır ve rüyasında bir şehre doğru, bulutların üzerinden düştüğünü görür. Kız kozasından çıktıktan sonra diğer Haiban’ler onu hemen bakıma alır ve rüyası düşmek ile ilgili olduğu için ona Rakka adını verirler. Rakka’ya da kısa zaman sonra halkası verilir ve sırtından kanatları çıkar. Kısa olan 13 bölüm boyunca da Rakka’nın gelişimini, Haibane nedir, duvarın arkasında ne var sorusunun cevabını arar ve en önemlisi diğer Haibane’lerle olan ilişkisini seyrederiz.
İçerik olarak Haibane Renmei’de dövüş, aksiyon veya komedi unsurları yok. Anime gayet sade ve Haibane’lerin yaşamlarını gözler önüne seriyor. Fakat anlatım ve atmosfer bakımından çok iyi olduğu için insanı sürüklemeyi başarıyor ve hiçbir zaman sıkılmıyorsunuz. Hatta günlük hayatın bile aslında abartılmadan ne kadar güzel bir anime olabileceğini bizlere kanıtlıyor. Rakka’nın yeni dünyasında yaşadıkları yetiyor da artıyor bile.
Görsellik bakımından Haibane Renmei ilk bakışta biraz tuhaf gelebilir çünkü diğer animelere nazaran koyu ve dolgun renkler kullanılmış ama çizimler bir harika. Açılış ve kapanış parçaları ahım şahım değil ama anime içerisinde çok güzel parçalar çalıyor ve insanı içine çekmeyi başarıyor.
Sonuç olarak Haibane Renmei benim beklentilerimin çok üstünde bir animeydi ve severek izledim. Tek kusuru için sonunda bazı cevaplanmamış sorular bırakması diyebilirim ama genelinde baktığımızda herkese hitap etmese de bir anime olarak mutlaka izlenmesi gereken bir yapım olduğunu düşünüyorum.
9 Nisan 2010 Cuma
X’amd: Lost Memories
Yönetmen: Masayuki Miyaji
Stüdyo: Bones
Tür: Fantastik, Dram, Bilimkurgu
Yapım Yılı: 2008
Bölüm Sayısı: 26
Anime Puanı: 10/7.5
Stüdyo: Bones
Tür: Fantastik, Dram, Bilimkurgu
Yapım Yılı: 2008
Bölüm Sayısı: 26
Anime Puanı: 10/7.5
Xam’d: Lost Memories adlı anime, konu olarak Sentan Island adlı bir adada başlıyor. Sentan Island, Kuzey Hükümeti (Northern Government) ve Güney Kıtası (Southern Continent) arasındaki süren uzun soluklu savaşta tarafsızlığını koruyabilmiştir. Serinin başkahramanı Akiyuki Takehara da Sentan Island’ta yaşamaktadır. Günün birinde Akiyuki, arkadaşları Haru ve Furuichi ile sıradan bir günde okula gitmek isterlerken Akiyuki beyaz saçlı ve çekingen davranan bir kız görür. Kızın okul otobüsüne binmek için lazım olan kol bandından yoktur ve Akiyuki kıza otobüse binebilmesi için yardım eder. Okula vardıktan sonra ise olan olur ve beyaz saçlı kız herkes indikten birkaç saniye sonra bir patlama gerçekleştirir. Patlama yüzünden garip bir ışık gün yüzüne çıkar ve Akiyuki’nin koluna girer. Neler olup bittiğini anlayamayan Akiyuki ise patlamış otobüsteki yaralı beyaz saçlı kızı görür. Ona yardım etmek için yanına koşar fakat Akiyuki’nin yüzünde önce bir maske beliriverir ve Xam’d adındaki yaratığa dönüşür. Bu sırada da Kuzey Hükümeti tarafından “humanform” adı verilen insan yapımı bir çeşit canavara benzeyen şeyler adaya bırakılır. Etrafı kasıp kavuran humanformlardan bir tanesi gözüne Xam’d Akiyuki’yi kestirir ve aralarında dövüşmeye başlarlar. Dövüş bittikten sonra Akiyuki canavarı yener ama taşa dönüşmeye başlar. Fakat gizemli bir kız gelir ve Akiyuki’ye yaşamak isteyip istemediğini sorar. Akiyuki teklifi kabul eder ve gizemli kız onu iyileştirerek yanına, Sentan Island’a geldiği posta gemisine götürür. Bundan sonra ise Akiyuki’yi büyük bir görev beklemektedir. İçindeki Xam’d’ın elde etmek istediği şey nedir? Bu sorunun cevabını ararkan değişik yerler ve çeşitli insanlarla karşılaşacaktır.
Hikâye bakımından Xam’d: Lost Memories aslında oldukça ilgi çekici bir şekilde başlıyor. Süregelen savaş, Akiyuki’nin akıbeti ne olacak, Xam’d nedir derken ilk birkaç bölüm merak ve heyecan içinde geçiyor. Fakat belki de bana öyle gelmiştir ama artık 17–18. bölümlerden sonra anime sıkıcı bir hal almaya başlıyor. Birde üstüne hikâyenin giderek derinleşmesi ve bitmek bilmeyen diyaloglar eklenince açıkçası serinin bir an önce bitmesi için sabırsızlanmadım değil. Ayrıca sonlara doğru asıl konu biraz aceleye gelmiş gibi. Yani ne olup bittiğini tam kavrayamadan hop diye asıl olay aniden başlıyor ve insan biraz şaşırıyor.
Görsellik ve müzikler bakımından ise Xam’d: Lost Memories kalitesini bir hayli belli ediyor. Başka arka plan çizimleri olmak üzere görsel olarak anime üst düzey, müziklerde ise özellikle açılış parçası olan “Shut up and Explode” adlı parça başta olmak üzere harika müzikler kullanılmış.
Özetle diyebilirim ki, Xam’d: Lost Memories heyecanlı bir atmosferle başlıyor ve izleyicinin ilgisini çekiyor ama herkes de bu animenin sonunu getiremeyebilir. Benim düşüncem sadece bu tarz fantastik animeleri sevenler izlesin. Diğerler için, başta küçük yaştakiler için ağır gelebilir.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)