24 Mayıs 2010 Pazartesi

Code Geass

Code Geass incelemesi için Kermbey'e teşekkürler.

Yönetmen: Goro Taniguchi
Stüdyo: Sunrise, MBS
Tür: Mecha, Macera, Dram, Aksiyon
Yapım Yılı: 2006
Bölüm Sayısı: 25+25
Anime Puanı: 10/8.5



Code Geass: Lelouch of the Rebellion R1
10 Ağustos 2010 yılında Britanya ve Japonya arasında geçen savaşta, Britanya’nın ilk defa insan görünümlü zırhlı araçlar olan Knightmareleri kullanması sonucu Japonya, Britanya’ya yeniliyor ve imparatorluk toprağı haline gelip yeniden isimlendiriliyor; Bölge 11.

Savaş sırasında ise, Britanya imparatorunun ailesi içinde birtakım olaylar yaşanıyor ve Kraliçe Marianne öldürülüyor, kızı Nunnally ise yürüme ve görme yeteneğini kaybediyor fakat imparator Charles di Britannia bunu önemsiz bir olay olarak görüp dikkate almıyor. Bu nedenle Marianne’nin oğlu Lelouch Vi Britannia, imparatora karşı sinirlenip ona “Neden onu kurtarmadın?” diye ayaklanınca aralarında sıkı bir tartışma geçiyor ve imparator onu evlatlıktan reddedip kendi başının çaresine bakmasın söylüyor ve Lelouch da kız kardeşi Nunnaly’i alıp saraydan ayrılıyor. Daha sonra hayatını sürdürmeye çalışan Lelouch, Kururugi Suzaku isimli biri ile tanışıyor ve birlikte yaşamlarını sürdürmeye çalışıyorlar. 7 yıl sonra ise prens olduğunu öğrenen Ashford ailesi Lelouch ve kız kardeşini koruma altına alıyor ve 7 yıl sonra Ashford akademisinde sıradan bir lise öğrencisi gibi okumaya başlıyorlar ve Lelouch ismini “Lelouch Lamperouge” diye değiştiriyor.

Sıradan bir hayat yaşayan Lelouch hala imparatora karşı kin güder. Bir gün Lelouch, yolda arkadaşı Rivalz ile giderken kaza yapan bir araç görür ve ne olup bittiğine bakmaya gittiğinde yerde yatan bir kız görür. Kızı alıp kaçmaya çalışırken artık bir Britanya askeri olmuş eski arkadaşı Suzaku ve diğer Britanya askerlerini görür. Suzaku ne kadar yardım etmeye çalışsa da Britanya askerleri Lelouch’un önemli bir olayı gördüğünü ve ölmesi gerektiğini düşünür. O sırada, yanında vurulmuş olan kız onunla konuşmaya başlar ve ona güç verebileceğini söyleyip bir anlaşma yapmak istediğini söyler. Böylece Lelouch’a mutlak hakimiyet gücü olan “Geass”ı verir ve Lelouch kaçmayı başarır. Daha sonra artık ihtiyacı olan güce sahip olduğunu düşünen Lelouch, isyan eden Japonların lideri haline gelip Britanya’ya karşı ayaklanır.

Code Geass: Lelouch of the Rebellion R2
Serinin başında Lelouch, karşımıza sanki onca yaşanan olay hiçbir zaman olmamış bir biçimde, kısacası hafızasını kaybetmiş olarak çıkıyor. Bir gün Lelouch, her zaman yaptığı bir iş olan “satranç ile kumar oynamak” için bir eğlence merkezine gider. Fakat olaylar çok geçmeden merkez Britanya tarafından “teröristler” denilen “11’ler”, yani Japonlar tarafından kontrol altına alınır. Daha sonra ise Lelouch, ilk seride hiç görmediğimiz ve kardeşi olduğunu söyleyen Rolo isimli bir kişi ile kaçmaya çalışır fakat yeniden Britanya askerleri tarafından kıstırılır ve Lelouch’a sadece bir yem olduğu ve artık ölebileceği söylenir. Daha sonra Lelouch “Ölümüm böyle mi olacak? Eğer yeterli gücüm olsaydı…” derken yanındaki vurulmuş olan gizemli kız C.C onunla konuşur ve ona “O güç sana zaten verildi.” Deyip Lelouch’a hafızasını ve gücü olan Geass’ı geri verir. Kısacası bu seri de, ilki ile hemen hemen aynı bir başlangıç yapar.

Seri çizimler olarak gayet güzel ve karakterler açısından ise birçok çeşit görmek mümkün. Ayrıca ana karakterimiz o kullandığı beden hareketleri ile animeye ve kendine daha gerçekçi bir hava katmayı başarıyor. Açılış ve kapanış olarak ise ilk seri 2. kapanışı hariç beni pek etkilemeyi başaramadı fakat ikinci seri hem açılış hem de kapanış olarak gayet güzel bir hal almayı başarmış. Ayrıca ikinci seride zekâ oyunları vb.nin daha fazla artması izleyicileri seriye daha fazla bağlıyor. Fakat bu kadar olayı sadece bir lise öğrencisinin yaptığını düşününce biraz tuhaf gelebiliyor.

Sonuç olarak Code Geass, her ne kadar Mecha sevmeyen biri olsanız dahi mutlaka göz atmanız gereken ve seveceğinize inandığım bir yapım.

22 Mayıs 2010 Cumartesi

Vampire Hunter D: Bloodlust

Yönetmen: Yoshiaki Kawajiri
Stüdyo: Madhouse Studios
Tür: Vampir, Fantastik, Dram
Yapım Yılı: 2001
Bölüm Sayısı: Film
Anime Puanı: 10/7.5



Vampire Hunter D: Bloodlust, Hideyuki Kikuchi adlı yazarın aynı adlı eserlerinden uyarlanan ikinci anime filmidir. Kikuchi’nin eserleri toplam 21 bölümden oluşmaktadır ve dört romana denk gelmektedir. Her bir bölüm Vampir D’nin ayrı bir macerasını ele almaktadır ve anime filminde de bu maceralarından birine tanıklık etmekteyiz. Ayrıca yine Vampire Hunter D adını taşıyan 1985 yapımı bir anime filmi daha bulunmaktadır.

Filmin konusuna gelecek olursak; soylu ve güçlü bir vampir olan Meier Link, bir gece zengin bir ailenin kızı olan Charlotte’u kaçırır. Bunun üzerine Charlotte’un babası, korkusuz ve en iyisi olarak bilinen, vampir bir baba ve insan bir annenin evladı olan vampir avcısı D’yi tutar. Bu arada, yarı vampir yarı insan olanlara Dhampire denilmektedir. Charlotte’un babası, D’ye kızını eğer vampir olmamışsa geri getirmesini, şayet olmuşsa öldürme görevini verir. Vampir avcısı D görevi kabul eder. Ayrıca Charlotte’un abisi de ün salmış Marcus kardeşleri tutmuştur ve aynı görevi onlara da vermiştir. Yani Charlotte’u bulması için bir Dhampire ve acımasız bir çete, ödül için birbirleri ile de mücadele etmek durumundalar. Nitekim Meier Link de kendilerini koruması için Barbarois’lerden üç kişi tutmuştur. Barbarois’lar mutant yaratıklardır ve binlerce yıldır vampirlere hizmet etmişlerdir. Özetle ortada neden kaçırıldığı bilinmeyen bir kız, güçlü bir vampir ve peşinde de Marcus çetesi ile D vardır. Film boyunca da bu amaç uğruna yaşanan çeşitli olayları seyrediyoruz.

Konu bakımından Vampire Hunter D: Bloodlust aslında oldukça klişe bir anime olarak göze çarpıyor fakat içeriği sağlam bir yapım. Şiddet ve savaş sahneleri bolca yer alıyor. Tek eksisi için D’ye göre fazla dişli rakip yok diyebilirim. Yani D oldukça güçlü bir vampir, pardon dhampire ayrıca söylenenlere göre babası ilk vampir olan vampir kralıdır fakat rakipleri ise eciş bücüş yaratıklardan öteye geçmiyor. Tek baba rakip olarak Meir Link var fakat onunla da mücadelesi kısa sürüyor. Yani ben bu adama Dante veya Alucard tarzında güçlü bir rakip beklerdim. Demek istediğim, savaşlar zayıf kalıyor ama şiddet ve aksiyon bakımından ancak tatmin edici olabiliyorlar.

Görsellik olarak film artık günümüze göre biraz eski duruyor. Bunda 2001 yapımı olmasının payı büyük. Fakat benim gibi içeriğe önem veriyorsanız hiç canınızı sıkmayın. Müzikleri ise maalesef vasatı geçmiyor. Filmde fazla müzik kullanılmamış ve şu an bile övebilecek bir parça bulamıyorum.

Sonuç olarak Vampire Hunter D: Bloodlust şiddet ve aksiyon sevenler için güzel bir yapım. Fakat klasikler arasına girer mi? Çok zor.

20 Mayıs 2010 Perşembe

Tales of the Abyss

Yönetmen: Kenji Kodama
Stüdyo: Sunrise, Bandai Visual
Tür: Macera, Fantastik
Yapım Yılı: 2008
Bölüm Sayısı: 26
Anime Puanı: 10/8



Tales of the Abyss adlı anime, 2005 yılında çıkan ve yapımcılığını Namco’nun üstlendiği Tales serisinin aynı adlı PS2 oyunundan uyarlanmış bir anime. Tales serisinin tüm oyunları gibi Tales of the Abyss de 2008 yılında 26 bölümlük anime olarak sevenlerinin karşısına çıktı.

Anime, bütünüyle fantastik bir dünya olan Auldrant gezegeninde geçiyor. Anlatılanlara göre bu dünya Fonon adı verilen elementlerden meydana gelmiştir. Bunun altı elementini ateş, su, toprak, rüzgar, ışık ve gölge oluşturmaktadır. Ayrıca bir de yedinci bir fonon elementi olan ve ses elementi adı verilen bir element daha vardır ve bu elementi insanlar kontrol edebilmektedir. Bunu kontrol eden insanlara ise yedinci fonist denilmektedir. Animenin konusuna göre çok uzun zaman önce yaşayan Yulia da yedinci bir fonisttir ve geleceği öngörmüştür. Buna “score” adı verilmiştir ve geleceğin yazdığı “fonstone” yani fon taşları da dünya üzerine düşmüştür. Auldrant üzerindeki iki büyük hükümdarlık olan Kimlasca ve Malkuth’da bu taşlar için, yani gelecekte neler olacağını öğrenmek için uzun yıllar savaşmışlardır. Fakat son zamanlarda iki hükümdarlık arasında barış sağlanabilmiştir.

Tales of the Abyss’in kahramanının adı Luke Fon Fabre’dir ve kendisi Kimlasca kralının yeğenidir. Yedi yıl önde Malkuth İmparatorluğu tarafından kaçırıldığından beri yaşadığı malikâneden dışarıya adım atılmasına izin verilmemiştir ve kaçırıldığından önceki hafızsını da kaybetmiştir. Günün birinde kılıç ustası Van ile antrenman yaparken gizemli bir kadın çıkagelir ve Van’ı öldüreceğini söyler. Luke olup biteni anlamaya çalışırken Van ile kadının arasına girer ve Luke ile kadın yaşanan olaylar sonucu malikâneden çok uzağa ışınlanırlar. Kadın, adının Tear olduğunu söyler ve Luke’un evinden uzaklaşmasının suçlusu olarak onu evine geri götürmeye karar verir. Fakat bu yolculuk sırasında Luke’un hayatı hiç beklemediği kadar değişecektir.

Konu olarak Tales of the Abyss, oyunu ile paralel olarak ilerliyor ve Persona adlı oyunun anime versiyonuna göre konu değiştirilip heba edilmemiş. Senaryonun en büyük destekçisi ise şüphesiz karakterleri oluyor. Animede bir hayli fazla iyi ve kötü karakter bulunmakta ve hepsinin özellikleri, animeye katkısı değişik. Atmosfer bakımından ise anime iyi bir çizgi üzerinde ilerliyor ve izleyicisini asla sıkmıyor. Ayrıca dövüş sırasında tıpkı oyunundaki gibi karakterlerin özel güçlerini kullanması hoş bir ayrıntı olmuş.

Animenin eksisi olarak ise 26 bölüme sıkıştırılmaya çalışılmış olduğunu söyleyebilirim. Bazı bölümler çok kopuk ilerliyor ve olaylar çok hızlı gelişip bitiyor. Yani bir bakıyorsunuz adamlar güneyde bir şeyle uğraşıyor, bir bakmışsınız kuzeye gidip başka bir işi bitirmişler bile. Ayrıca çoğu dövüş sahnesinde o kadar darbelere rağmen kılıçlara kan bulaşmaması çok ilginç.

Görsellik bakımından Tales of the Abyss bir hayli kaliteli ama dediğim gibi bazı efektler yetersiz kalıyor. Müzikleri ise çok kaliteli. Animenin açılış parçası oyununki ile aynı ve çalan parça da gayet hoş bir parçası. Kapanış parçası için de hoş denilebilir.

Tales of the Abyss, izlediğim en iyi anime olmayabilir ama bir oyun uyarlamasına ve birçok diğer animeye göre çok daha kaliteli ve izlenilmesi gereken bir yapım olarak düşünüyorum.

9 Mayıs 2010 Pazar

Akira

Yönetmen: Katsuhiro Otomo
Stüdyo: Akira Commitee
Tür: Macera, Aksiyon, Bilimkurgu
Yapım Yılı: 1988
Bölüm Sayısı: Film
Anime Puanı: 10/8



Akira, 16 Haziran 1988 yılında, Tokyo’da patlayan nükleer bomba görüntüsü ile başlıyor ve konu olarak artık bulunduğumuz 2010 yılına göre yakın sayılan 2019 yılında geçiyor. Yeni kurulan ve Neo-Tokyo adı verilen şehirde devlet ile devlet karşıtı örgütler arasında şiddetli çatışmalar yaşanmakta ve şehir sokakları çeteler tarafından yönetilmektedir. Böyle bir dünyada Kaneda ve en iyi arkadaşı Tetsuo, kurdukları Kapsül adındaki motosiklet çetesi ile Palyaçolar adlı başka bir çete ile savaş halindedirler. Bir gece Kapsül çetesi ile Palyaço çetesi arasında yaşanan hengâmede Tetsuo garip görünüşlü bir çocuğa çarpmamak için kaza yapar (daha doğrusu çocuk kendisine çarpmasını engeller) ve ağır yaralanır. Kaneda ve diğer arkadaşları olay yerine gelince etrafı aniden ordu mensupları sarıverir. Ordu garip görünüşlüğü çocuğu ve yaralı Tetsuo’yu olarak olay yerinden ayrılır neler olup bittiğini anlayamayan Kaneda kendisini karakolda, sorguda bulur. Burada Kei adındaki bir kızla tanışır ve ona karakoldan çıkmasına yardım eder. O günden sonra ise Kaneda hayatında hiç yaşayamayacağı şeyler yaşamaya başlar. Çünkü en iyi arkadaşı Tetsuo, küçüklüğünden beri koruduğu Tetsuo artık eskisi gibi olmayacaktır.

Yukarıda anlattığım Akira adlı anime filminin konusu bir hayli ilginç ama işleniş bakımından bazı eksiklikleri de yok değil. Mesela senaryo 125 dakikanın içine pek fazla sığamamış ve bazı şeyler doldura gelmiş. Ayrıca bazen konunun çok derinleşmesi ve psikolojik unsurlar da işin içine girince insanın kafası karışabiliyor ve olaydan kopabiliyor. Bun karşın animenin atmosferi ve Akira nedir, ne zaman çıkacak gibi sorular insanı tetikte tutuyor ve izleyicinin seriye odaklanmasını sağlıyor.

Akira’nın çizimleri 1988 yapımı olduğu için doğal olarak eski. Bunu eksi olarak görmek yanlış olur çünkü Akira’nın çizimlerinin animeye katkısı, atmosfere katkısı çok büyük. Görsellik olarak ise anime biraz cinsellik (daha doğrusu çıplaklık) ve azımsanmayacak kadar şiddet içeriyor. Zaten hem karışık konusu hem de şiddet öğeleri bu animenin daha çok yetişkinlere hitap ettiğinin bir kanıtı. Müzikleri ise bir hayli ilginç ve bayağı bir değişik parçalar kullanılmış.

Sonuç olarak Akira bazı eksileri olsa da kaliteli ve izlenmesi gereken bir anime. Animenin bir kez daha senaryo ve içerik olarak yetişkinlere hitap ettiğini de belirtmek isterim.

7 Mayıs 2010 Cuma

Toradora!

Yönetmen: Tatsuyuki Nagai
Stüdyo: J.C. Staff
Tür: Okul, Romantizm
Yapım Yılı: 2008
Bölüm Sayısı: 25
Anime Puanı: 10/7.5



Toradora!, aslında klasik okul – romantizm konulu animelerin dışına pek çıkmıyor ve herhangi bir yenilik de katmıyor. Bir erkek ve bir de kız öğrencinin hoşlandığı kişiye açılma çabalarını zaman zaman komik, zaman zaman hüzünlü bir şekilde bizlere sunuyor.

Ryuji Takası görünüşü ve bilhassa sert görünümlü gözleri yüzünden okulda yanlış anlaşılmakta ve bir serseri sanılmaktadır. Oysa Ryuji yemek yapmasını seven, temizlikten hoşlanan ve iyi ilişkiler peşinde koşan normal bir öğrencidir. Taiga Aisaka ise hırçınlığı ile tanınmaktadır ve ona “Palmtop Tiger” yani bir nevi avuç içi kaplanı lakabı takılmıştır.

Bu iki farklı kişi, birbirlerinin en iyi arkadaşlarından hoşlanmaktadırlar. Yani Takasu, Aisaka’nın arkadaşı Minorin’den, Aisaka da Takasu’nun arkadaşı Kitamura’dan hoşlanmaktadır. İlk bölümde Aisaka’nın içi boş aşk mektubunu kendi çantası yerine Takasu’nun çantasına koyunca birbiri ardına gelişen olaylar sonucu birbirlerinin arkadaşlarından hoşlandıklarını öğrenirler ve birbirlerine yardım etmeye karar verirler. Bu arada, Takasu ufak ve müstakil bir evde yaşamaktadır ve Aisaka’da hemen yandaki lüks apartman dairesinde yaşamaktadır. Hatta pencere hizaları bile aynıdır. Bu yüzden Aisaka sürekli Takasu’ların evine gelmekte ve yemek yemektedir.

Konuyu toparlayacak olursam, dediğim gibi anime aslında birçok animedeki gibi klasik bir senaryoya sahip ve açıkçası bölümler ilerledikçe sonunda ne olacağını da rahatlıkla tahmin edebiliyorsunuz. Tabi artık okullu animelerde her konu işlendiğinden yine sırayla kültür festivallerine ve spor festivallerine de tanıklık ediyoruz.

Görsellik ve çizim olarak ise anime çok iyi ve tam bir okul animesi olduğunu kendini epey bir belli ediyor. Yine kocaman gözlü kızlar ve kısa etekler var karşımızda. Ayrıca her okullu animede olduğu gibi (Lucky Star, Suzuka vb.) rengarenk saçlar yine gözümden kaçmadı. Yani mor, kırmızı, yeşil veya mavi saçlı öğrenciler normalmiş gibi etrafta geziniyorlar. Yanlış anlaşılmasın, kötü demiyorum. Sadece bana ilginç geliyor. Toradora!’nın müzikleri ise fena sayılmaz. İki açılış ve iki kapanış parçası var ve favori tarzımda olmasalar da güzel müzikler.

Toparlamak gerekirse; benim düşüncem, Toradora! sıradan ve animelere yenilik katmayan bir anime ama yine de izlenmeye değer bir yapım.