26 Ekim 2010 Salı

The Sky Crawlers

Yönetmen: Mamoru Oshi
Stüdyo: Production IG
Tür: Dram, Askeri
Yapım Yılı: 2008
Bölüm Sayısı: Film
Anime Puanı: 10/4.5



The Sky Crawlers, Japon yazar Hiroshi Mori’nin aynı adlı romanından uyarlanan bir anime. Konu olarak alternatif bir dünyada geçiyor ve adından da az çok tahmin edileceği gibi pilotlar etrafında geçiyor. Bu dünyada barış sağlanmıştır fakat yaşanabilecek gerilimleri ve bir nevi savaşın unutulmamasını sağlamak için özel şirketler şov niyetine pilotlar tutarak birbirleri ile ölümüne dövüşmektedirler. Bu pilotlar ise “kildren” adı verilen, genetiği ile oynanmış ve yaşlanmayan insanlardır. Kildren’lerin hayata gökte geçmektedir ölene kadar pilotluk yapmaktadırlar. Senaryo olarak ise bir kildren olan Yuichi Kannami’nin yaşadıkları anlatılıyor.

Senaryo olarak Sky Crawlers ilk bakışta ilginç gözükse de, açıkçası ben izlediğimde hiçbir şey anlayamamıştım. Anime başlıyor ve birileri birbirleri ile it dalaşı yapıyor ve akabinde de uzun konuşmalar yaşanıyor. Atmosfer ise yerlerde sürünüyor. Dediğim gibi film çok yavaş ilerlediği için dikkatiniz çabuk dağılıyor ve benim gibi konuyu da kavrayamazsanız bitse de gitsek havasında oluyorsunuz.

Görsel olarak ise anime çok hoş. Özellikle kullanılan 3D efektleri sanki gerçek bir film izliyormuş havası veriyor. Arka plan görüntüleri Miyazaki’nin eserlerini aratmıyor değil. Karakterleri ise zayıf buldum. Özellikle baş kahraman Kannami’nin şişman ve tıknaz bir görüntü sergilemesi ilgincime gitti. Müzikleri de hiç fena sayılmaz. Az ve öz olan müzik parçaları yavan olan atmosferi kısa bir süreliğine canlandırmayı başarıyor.

Kısacası The Sky Crawlers pek beklediğim gibi bir anime çıkmadı. Senaryo bakımından beni hayal kırıklığına uğratan bu anime filmini pek önermem.

23 Ekim 2010 Cumartesi

Rainbow

Yönetmen: Hiroshi Koujina
Stüdyo: Madhouse
Tür: Dram
Yapım Yılı: 2010
Bölüm Sayısı: 26
Anime Puanı: 10/10



Uzun adıyla Rainbow – Nisha Rokubo no Shichinin, ikinci dünya savaşı sonrası, 1950’li yıllarda savaştan mağlup ve yaralarla ayrılmış Japonya’da geçiyor. Bir grup genç, hayat onları mecbur bıraktığı için kötü şeyler yapmış ve bir ıslah evi olan Shonan Geliştirme Okulu’na gönderilmiştir. Dışarıdan sıradan bir ıslah evi gibi görünen fakat içerisi cehennem olan bu okulda, altı arkadaş Sakuragi Rokurouta adında başka bir tutuklu ile tanışırlar. Ve altı arkadaşın umutsuzluğu Sakuragi ile beraber umuda dönüşür ve aralarında hayat boyu sürecek olan bir dostluk başlar.

Rainbow, ilk on dört bölüm boyunca yedi arkadaşın ıslah evinde acımasız gardiyan Ishihara ve Doktor Sasaki’ye karşı olan bir nevi hayatta kalma mücadelesini ve yeniden özgür olma hayallerini konu alıyor. Geri kalan bölümlerde ise gençlerin dışarıdaki hayata karşı savaşları başlıyor. Yedi kahramanımızı kısaca tanıtacak olursam;

Sakuragi Rokurouta: Sakuragi anime başladığında 18 yaşındadır ve lakabı “Anchan” yani “abi”dir. Sakuragi ıslah evine düşen altı arkadaşa kucak açmıştır ve onların can dostu, koruyucusu, kısacası onlara abi olmuştur.

Mario Minakami: Mario 17 yaşındadır ve nedenini kimseye söylemese de, öğretmenini öldüresiye dövdüğü için ıslah evine düşmüştür. Arkadaşlarına çok düşkün olan Mario, onları korumak için ne gerekiyorsa yapmaya hazırdır.

Noboru Maeda: Tosbağa lakaplı Noboru, ekibin en kısa boylusudur ve çeşitli hırsızlık olayları yüzünden ıslah evindedir. Yedi arkadaştan belki de en acıklı geçmişe sahip olan Noboru’dur.

Ryuuji Nomoto: Gözlükleri ve ilk başlardaki çekingen tavırları ile Nomoto ekibin en zekisidir. Lakabı “uncovered” yani bir nevi “meydanda olan” olan Nomoto, karını doyurmak için hırsızlığa baş vurunca yakalanıp ıslah evine yollanmıştır.

Manasaku Matsuura: Cabbage, yani uyuşukluk anlamına gelen lakabı ile Manasaku iri ve şişman yapısına karşın oldukça sessiz bir tiptir. Genç yaşta alkol aldığı ve olay çıkardığı için ıslah evindedir.

Tadayoshi Tooyama: Lakabı askerdir çünkü hayali özel güvenlik güçlerine katılmaktır. Annesinin erkek arkadaşını dövdüğü için ıslah evine düşmüştür ve iri yapısı ile dikkat çekmektedir.

Jou Yokosuka: Yarı Japon olan Jou’un lakabı Joe’dir ve kendisi sarışındır. Kendisine tecavüz etmek isteyen bir adamı dövdüğü için ıslah evindedir ve dışarıdaki kız kardeşi Meg’i görebilmek için her şeyi yapmaya hazırdır.

Görsel olarak Rainbow çok kaliteli bir anime. Özellikle sahnelerin dondurulması ve sulu boya çizimleri gibi bir hal alarak, o an yaşananların anlatılması gibi efektlendirmeler yerine cuk oturmuş. Gerektiği yerlerde bolca kan ve bazı cinsellik öğeleri de kullanılmaktan ihmal edilmemiş. Müzikleri de görselliği kadar harika. Başta açılış parçası olan ve Coldrain’e ait olan “We’re not alone” çok güzel bir parça. Tabi bölümler içerisinde çalan parçalar da gayet güzel parçalar ve çoğu zaman atmosferin tavan yapmasını sağlıyorlar.

Rainbow’a neden tam puan verdiğimi merak edebilirsiniz. Sonuçta Rainbow’da inanılmaz inceliklere sahip olan bir senaryo, feci karizmatik erkekler, kocaman gözlü kızlar, üstün güçler, dünyanın sonunu gelmesi vb. olaylar yok. Rainbow, aslında oldukça basit olan arkadaşlık üzerine kurulmuş bir anime. Anime sadece yedi arkadaşın zor koşullarda bir arada kalmayı konu alıyor. Fakat bu basit konu öyle bir işlenmiş, öyle güzel anlatılmış ki, bu yukarıda saydığım olayların hiçbirine gerek kalmamış. Elbette gerçek hayatta belki birbirlerine böyle sıkı bağlarla bağlı arkadaşlar bulmak zor ama dediğim gibi senaryo dört dörtlük. Basit ama dört dörtlük.

Sonuç olarak Rainbow hayata tutunmaya çalışan yedi arkadaşın dram ve umut dolu macerasını anlatıyor ve eğer sizler de gerçekçi ve kaliteli bir anime arıyorsanız Rainbow’u mutlaka öneririm.

13 Ekim 2010 Çarşamba

Highschool of the Dead

Yönetmen: Tetsuro Araki
Stüdyo: Madhouse
Tür: Aksiyon, Korku, Ecchi
Yapım Yılı: 2010
Bölüm Sayısı: 12
Anime Puanı: 10/9.5



Highschool of the Dead’in konu olarak aslında çoğu zombi temalı filmlerden bir farkı yok. Her zamanki gibi hayat normal seyrinde ilerlerken bir yerlerden bir virüs patlak verir ve ölüler ayaklanır ve sonun başlangıcı başlamış olur. Anime de ise hikâye Takashi Komuro etrafında dönüyor. Sıradan bir günde, canı sıkkın olan lise öğrencisi Takashi okul merdivenlerinden dışarısını izlemektedir. Derken garip bir adam kapıya dayanır ve onu durdurmak isteyen öğretmeni ısırır. Akabinde olaylar birbirini takip eder ve çok geçilmeden anlaşılır ki, ısırılan insanlar öldükten sonra yeniden canlanmakta ve birer canavara, yani bildiğimiz zombiye dönüşmektedir. Çok geçmeden Takashi ve birkaç arkadaşı ile okul hemşiresi sadece birkaç dakika önce normal olan yaşamlarına son vermiş, hayatta kalma mücadelelerine başlamıştır. Highschool of the Dead’de de 12 bölüm boyunca bir avuç gencin zombiler karşısındaki yaşam mücadelesine, dünyanın tepetaklak oluşuna, medeniyetin çökmesine ve insanların hayatta kalmak uğruna insanlıktan çıkmalarına şahitlik ediyoruz.

Highschool of the Dead (kısaca Hotd), birkaç noktayı saymazsak türünün ilk ve tek başarılı örneği diyebilirim. Zombi temalı başka bir anime bildiğim kadarı ile yok ve Hotd bu hususta dersine iyi çalışmış. Tabi bazı abartı şeyler de yok değil. Bunlardan en önemlisi herhalde animeye göre Japonya’daki her genç kızın kocamaaan göğüslere sahip olması. Anime ilginçtir, türü korku ve kan olmasına rağmen bazı ufak cinsellik temaları da içerisinde barındırmakta. Demek istediğim eğer Hotd’u izlerseniz bolca zombi, kan, göğüs ve bayan iç çamaşırları görme fırsatı elde edeceksiniz. Bunun dışında olayların akışı, atmosfer, liseli öğrencilerin hayatlarının birden kötü yönde değişime uğraması gibi konular çok güzel işlenmiş ve bölümler keyifli geçtiği için su gibi akıp gidiyor. Ve sonu da her zombi filmi gibi ortada bitiyor. (Ortada derken tabi şak diye değil, belirli olaylar sona eriyor ama açık bitiyor) Bunun büyük nedeni ise şüphesiz mangasının 2006 yılından bu yana devam etmesi. Bir de eklemeden edemeyeceğim, neden hiçbir zombi filminde zombilere zombi diye hitap etmiyorlar ki? Hotd’da da zombilere çoğunlukla “them” yani onlar diye hitap ediyorlar. Küçük bir ayrıntı ama bana göre ilginç:)

Görsel olarak ise Hotd oldukça etkileyici. Kan ve vahşet bolca kullanılmış. Her bölümde litrelerce kan ve uçan zombiler görüyorsunuz. Karakter çizimleri ise dediğim gibi erkekler normal ama kızlarımız hormonsal sorun yaşıyor gibiler. Tabi biz izleyicilerin bu konuda şikayet edeceğini hiç sanmıyorum:) Animenin müzikleri de gayet başarılı ve seriye uygun müzikler. Ben sonradan fark ettim ama her bölüm bitişinde kapanış parçası değişiyor ve bu çok güzel bir ayrıntı olmuş. Tek sıkıntım, anime keşke açılış müziğinden önce başlayıp kapanış müziğinden sonra da devam ediyor. Yani yine çoğu insana göre ufak bir ayrıntı gibi gelebilir ama bence dizi olsun veya anime olsun, sıralama açılış – bölüm – kapanış şeklinde olmalı. Bölüm – açılış – bölüm – kapanış – bölüm bana çok ters geldi.

Sonuç olarak Higshschool of the Dead kısa ama öz ve kaliteli olmuş. Bazıları verdiğim notu biraz yüksek bulabilir ama bu da benim elimde değil. Millet için Alacakaranlık filmindeki ucube vampirlere nasıl hayransa ben de küçüklüğümden beri zombilere bir hayranlık beslerim. Son olarak, anime kesinlikle +16 yaş kitlesine hitap ediyor, onu da belirterek yazımı bitiriyorum.

7 Ekim 2010 Perşembe

Gilgamesh

Yönetmen: Masashiko Murata
Stüdyo: Group Tac
Tür: Fantastik, Bilimkurgu, Dram
Yapım Yılı: 2003
Bölüm Sayısı: 26
Anime Puanı: 10/6



Adından da anlaşılacağı gibi Gilgamesh adlı anime, konusunu tarihin en eski yazılı metni olan Gılgamış destanından alıyor. Gılgamış destanında yarı insan ve yarı kral olarak tabir edilen Uruk kralı Gılgamış’ın ölümsüzlüğü arayışı anlatılmaktadır. Animeye gelince; Kral Gılgamış’ın mezarı Terumichi Madoka adındaki genç bir bilim adamı tarafından keşfedilir. Çok geçmeden mezarın altından garip bir gücün yayıldığını fark ederler ve bu güç farklı bir boyuta açılan bir kapı olarak nitelendirilir. Çok geçmeden mezarın üzerine devasa bir bilim merkezi kurulur ve adına da “Heaven’s Gate” yani Cennetin Kapısı adı verilir. Heaven’s Gate hiçbir ülkeye veya kuruluşa bağlı değildir ve dünyanın birçok yerinden gelen bilim adamları burada Madoka Terumichi’nin liderliği altında çalışmaktadır. Fakat tarihler 10 Ekim’i gösterdiğinde mezardan yeni bir varlık ortaya çıkar ve Madoka Terumichi’nin o “Tear” adı verilen varlığı serbest bırakması ile Heaven’s Gate’te büyük bir patlama meydana gelir. Üstelik patlamanın etkisi ile açığa çıkan elektromanyetik enerji tüm dünyanın atmosferini kaplar. Bu manyetik alan yüzünden uydular, bilgisayarlar, cep telefonları çalışmaz, kısacası teknoloji felç olur. 10 Ekim’de gerçekleştiği için bu olaya “Twin X” yani roma rakamı ile İkiz On denilmektedir. Teknoloji felç olduğundan tüm dünya büyük bir yıkıma uğrar ve medeniyetler çöküşe geçer.

Gilgamesh, Twin X’in üzerinden 15 sene geçtikten sonra devam eder. Terörist damgası yiyen Terumichi Madoka’nın çocukları olan Tatsuya ve Kiyoko Terumichi, annesinin bıraktığı borçlardan dolayı kaçak bir hayat sürerler. Elektromanyetik bir gökyüzünün altında, yıkılmış şehirlerin aralarında korkuya dayalı bir hayat yaşamaktadırlar. Günün birinde, yağmurlu bir havada, alacaklıları yine peşlerine düşmüşlerdir ve iki kardeş boş sandıkları bir malikâneye girerler. Burada gizemli üç insan ile tanışırlar ve çok geçmeden bu kibar insanların doğaüstü güçleri olduğunu fark ederler. Akabinde olaya başka insanlar da karışır ve iki kardeş kendilerini beklenmedik ve hayatlarını sonsuza dek değiştirecek bir maceranın içinde bulurlar.

Gilgamesh senaryo olarak aslında çok iyi bir anime. Olaylar bölümler ilerledikçe derinleşiyor ve insan sürekli şaşırabiliyor. Kurgu, karakterlerin geçmişleri ve yaşanan dünyası ile çok iyi bir hava yaratılmış ama bunun dışında ne yazık ki artı bir yanı bulunmamakta. En büyük eksisi ise çizimleri. Çizimlerini neden böyle yapmışlar anlayabilmiş değilim. Karakterlerin yüzleri bir garip, hele kızdıklarında iyice çirkinleşiyorlar. Özellikle ilk bölümlerde insan rahatsız olmuyor değil. Soluk renkler, bozuk yüz ifadeleri, detaysız arka plan derken görsel olarak ortada hiçbir şey kalmıyor. Müzikleri de bir hayli vasat. Açılış parçası idare eder ama bölümler boyunca kullanılan kilise çanı müziği çok bayıyor. İnsana sanki 80’li yıllardan kalma bir anime izliyormuş gibi hissettiriyor. Demek istediğim, ortada güzel bir konu var ama bunu batırmak için ellerinden geleni yapmışlar.

Kısacası Gilgamesh adlı anime birçok kişiye hitap etmez ve görsellik olarak çok bayıcı gelir. Ben hikayenin akışına merakım ile sonuna kadar izledim ve halimden memnunum fakat Gilgamesh sizlere tavsiye edebileceğim son animeler arasında yer alır, bunu da belirtmek isterim. Eğer çizimler benim için pek önemli değil diyorsanız bir göz atın derim ama dediğim gibi Gilgamesh'i izleyen on kişiden sekizi hehalde sevmez.