27 Kasım 2010 Cumartesi

Only Yesterday

Yönetmen: Isao Takahata
Stüdyo: Studio Ghibli
Tür: Dram
Yapım Yılı: 1991
Bölüm Sayısı: Film
Anime Puanı: 10/8.5



Only Yesterday, orijinal olarak Omohide Poro Poro veya Türkçe olarak Dün Gibi, baş koltukta Isao Takahata’nın oturduğu Studio Ghibli yapımlarından birisi. Miyazaki yok diye de sakın endişeye kapılmayın.

Dün Gibi’de konu Tokyo’da yaşayan 27 yaşındaki Taeko’nun etrafında dönüyor. Daha doğrusu belirli bir konu yok. Anime Taeko’nun köyde yaşayan akrabalarının yanına tatile gitmesi ile başlıyor. Gidiş yolculuğu, köyde yaşadıkları ve yaptıklarının yanında “flashback”ler ile yani geri dönüşler ile Taeko’nun 1966 yılında, 10 yaşındaki yaşamından da bazı kesitler izliyoruz. Yani konu 10 yaşında, beşinci sınıfa giden ve ailesi ile yaşayan Taeko ile 27 yaşında, evli olmayan, Tokyo’da yaşayıp bir işte çalışan ve köy hayatını seven Taeko arasında, birbiri ile bağlantılı bir şekilde gidip geliyor. Özetle Dün Gibi’de bir insanın yaşadıkları ve yaşayacaklarına tanıklık ediyoruz.

Animenin belirli bir konusunun olmaması sizi sakın endişelendirmesin. Edebiyatta durum hikayeleri diye tasvir edilen ve belirli bir olayın olmadığı bu anime aslında çok güzel işlenmiş ve Taeko’nun hayatını dinlerken asla sıkılmıyorsunuz. Özellikle 10 yaşındaki hali çok eğlenceli. Anime durağan ilerlese de geçmiş ile gelecek, köy yaşamı ve insanların ekonomik dertleri çok güzel anlatılmış. Anime izleyenini sıkmayan, sıcak bir ortamda geçiyor diyebilirim.

Görsel olarak Dün Gibi’de fantastik öğeler elbette yok. Normal insanlar, kasabalar, köyler, tarlalar, arabalar kısacası normal bir dünya var karşımızda. Çizimleri de çok cana yakın ve güzel ama özellikle Taeko ve çoğu karakterlerin gülerken yanaklarının aldığı hal hoşuma gitmedi. Yani 27 yaşında olan Taeko gülerken babaanneye benziyor. Animenin müzikleri ise birbirinden güzel. Seri boyunca bolca halk müziği sayılabilecek Japon parçaları duyabiliyoruz. Türkçe dublajında ise bazı çeviri hataları göze çarpıyor. Mesela bir yerde Taeko turşudan hoşlanmadığını söylüyor ama bu turşudan daha sonraları sürekli soğan olarak bahsediyor. Bunlar hikayenin akışını etkilemeyen şeyler ama yine de insanın aklını karıştırabiliyor.

Sonuç olarak Dün Gibi özellikle küçük yaştakiler için sıkıcı gelebilir ama eğer hüzünleri ve komiklikleri ile “hayatın içinden”, gerçekçi bir anime arıyorsanız Dün Gibi’ye mutlaka göz atmanızı öneririm.

Nausica of the Valley of the Wind

Yönetmen: Hayao Miyazaki
Stüdyo: Top Craft
Tür: Fantastik, Macera
Yapım Yılı: 1984
Bölüm Sayısı: Film
Anime Puanı: 10/8.5



Nausica of the Valley of the Wind, orijinal adı ile Kaze no Tani no Naushika ve Türkçe adı ile Rüzgarlı Vadi, Studio Ghibli kurulmadan önce Miyazaki ve ekibi tarafından Top Craft firması adı altında geliştirilen bir anime. Bu yüzden Rüzgarlı Vadi için Studio Ghibli’nin temelini atan, gayri resmi ilk Ghibli animesi de diyebiliriz ve zaten anime, kapak resminde de görüldüğü gibi Studio Ghibli çatısı altında da yayınlanıyor.

Hikaye bin yıl önce yaşanan ve insanoğlunun tamamına yakınını yok eden savaşın anlatılması ile başlıyor. İnsanların güç için başlattığı bu savaş medeniyetleri yok etmiş ve en önemlisi ormanların evrim geçirmesine neden olmuştur. Öyle ki ormanlar dünyayı kaplayan pis havayı temizlemek için zehir saçmaya başlamıştır ve bu zehir bir insanı beş dakika içinde öldürebilmektedir. Bu ormanlarda yaşayan canlılar da evrim geçirmiştir ve devasa böcekler ortaya çıkmıştır. Bu böcekler ormanın dışına pek çıkmaz ve ormanı dış etkenlerden korumaktadır. İnsanlar birçok kez zehir saçan ormanı yok etmeye çalışmıştır fakat her defasında karşısında ormanın koruyucusu olarak da sayabileceğimiz “Ohm” (dev tırtıla benziyor) sürüleri altında ezilip yok olmuştur. Dünyada son kalan insanlar da ormandan, daha doğrusu zehirden uzakta küçük köyler kurarak yaşamaya başlamışlardır.

Bu yerleşim birimlerinden biri de Rüzgarlı Vadi’dir. Esen rüzgarlar sayesinde zehirli polenler bu vadiye girememektedir ve insanlar rahat, huzur içinde yaşayabilmektedirler. Nausica, bu vadinin prensesidir ve oldukça dost canlısıdır. Hem insanlarla hem de böceklerle çok iyi geçinebilmektedir. Zehirli ormana girdiğinde (tabi gaz maskesi ile) böcekler onu rahatsız etmez ve o da onlara asla zarar vermez. Anime, yine Nausica’nın ormanda gezinirken kılıç ustası Lord Yupa’yı kurtarması ile başlıyor. Akabinde ikisi Rüzgarlı Vadi’ye döner ve gecesinde vadi eteklerine dev bir uçan gemi düşer. Gemiden ağır yaralı kurtulan bir kız Nausica’ya kargoyu mutlaka yakmasını söyler. Çok geçmeden savaşçı bir krallık olan Tolmekia ordusu vadiye girer ve barış dolu ortam iyice bozulur. Nausica da bir taraftan olan biteni anlamaya çalışırken bir taraftan ormanı yok etmeye kafasına takmış Tolmekia ordusu ile uğraşmaya çalışır. Tabi bu arada orman ve böcekler de, özellikle Ohm’lar huzursuzlaşmaya başlamıştır.

Rüzgarlı Vadi çok ilginç bir kurguya sahip ve tam anlamı ile inanılmaz derecede güzel, fantastik bir dünyada geçiyor. Atmosfer genelde yüksek oluyor ve hikayenin karışık olmaması animeyi izlenebilir kılıyor. Ayrıca insanların bir taraftan birbirleri ile ve bir taraftan orman ile olan mücadeleleri çok güzel anlatılmış.
Rüzgarlı Vadi’nin çizimleri elbette eski ama buna rağmen çok güzeller. Başta zehirli olsa da yaratılan o inanılmaz güzel orman insanı resmen büyülüyor. Karakter çizimleri de gayet başarılı ama dikkatimi çekti; Ghibli animelerindeki karakterler birbirlerine çok fazla benziyor. Yani sanki iki farklı animede iki başrolü de aynı kız veya erkek oynuyormuş gibi. Rüzgarlı Vadi’nin müzikleri de çok güzel. Fazla hareketli değil, çok ağır da değil, tam kıvamında. Fakat bazı efektleri pek beğenmedim çünkü Dragon Ball Z’deki efektlere benziyorlar:) Türkçe seslendirmeler ise gayet başarılı. Orijinal dublaj üzerine yapılan dublajda arka plan sesleri de hiçbir zarar görmemiş ve yapılan Türkçe dublaj hiç sırıtmamış.

Kısacası Rüzgarlı Vadi bence en iyi Miyazaki yapımlarından biri ve eski olmasına rağmen kendisini çok iyi izlettiriyor. Filmin süresi yaklaşık 116 dakika ve uzun süre boyunca hem görsel olarak hem de kurgusal olarak sımsıcak bir şölen izliyorsunuz.

20 Kasım 2010 Cumartesi

Laputa: Castle in the Sky

Yönetmen: Hayao Miyazaki
Stüdyo: Studio Ghibli
Tür: Fantastik, Macera
Yapım Yılı: 1986
Bölüm Sayısı: Film
Anime Puanı: 10/7.5



Laputa: Castle in the Sky, orijinal adı ile Tenkuu no Shiro Laputa veya Türkçe adı ile Gökteki Kale, ünlü animasyon stüdyosu Studio Ghibli’nin ilk anime – film çalışması olma özelliğine sahiptir. (1984 yılında çıkan Nausicaä of the Valley of the Wind adlı yapım da Studio Ghibli projesi olarak anılır ama esasında TopCraft animasyon stüdyosu adı altında, Studio Ghibli kurulmadan önce yayınlanmıştır)

Gökteki Kale, Sheeta adında genç bir kızın gizemli adamlar tarafından uçan bir gemide bir yere götürülmesi başlıyor. Beklenmedik bir anda gemiye bir grup korsan saldırır ve Sheeta kargaşadan yararlanarak kendini esir tutan adamlardan kolyesini alarak kaçmaya çalışır. Kaçış esnasında Sheeta uçan gemiden yeryüzüne doğru düşmeye başlar. Bu esnada Pazu adında genç bir oğlan, ustasının yemeğini almış maden ocağına doğru yürümektedir. Derken gökyüzünde bir parıltı görür ve yaklaştığında havada yavaşça aşağıya doğru süzülen bir kız görür. Bu kız tahmin edeceğiniz üzere Sheeta’dır. Pazu, Sheeta madene düşmeden onu yakalar ve evine götürür. Bu arada Pazu’nun babası kimilerine göre efsane sayılan uçan şehir Laputa’nın resmini çekebilmiş tek insandır ve Pazu da günün birinde bu uçan şehri bulmanın hayalini kurmaktadır. Sheeta kendine geldiğinde Pazu onu havada uçarken yakaladığını söyler ve Sheeta da başından geçenleri anlatır. Akabinde korsanlar kızın izini bulur ve Sheeta ile Pazu kaçmaya başlarlar. Çok geçmeden işin içine askerler de girer ve iki genç için gizemli bir kaçış ve daha da gizemli bir macera başlar. En önemlisi de, bu maceranın gösterdi yer efsanevi Laputa’dır.

Görsellik bakımından anime bayağı bir eski olsa da, işin içinde Studio Ghibli ve Miyazaki’nin parmağı olduğu çok belli oluyor. Yine muhteşem manzaralar, gizemli yaratıklar, Miyazaki tarzı fantastik diyarlar bolca Gökteki Kale’de karşımıza çıkıyor. Müzikler de alttan destek verince teknik olarak sağlam bir yapıt oluşuyor. Animenin Türkçe seslendirmeleri de hiç fena sayılmaz. Seslendirme tuhaf kaçmamış, akustiği uyumlu ve orijinal arka plan sesleri altta kalmıyor.

Diyeceksiniz ki puanı nereden kırdın. Açıkçası animenin atmosferi beni pek fazla sarmadı. Yürüyen Şato veya Ruhların Kaçışı’ndaki o gizemli havayı Gökteki Kale’de hissedemedim. Belki yapımın yaklaşık yirmi beş senelik olmasının etkisi de olabilir ama Gökteki Kale her ne kadar fantastik bir anime olsa da izleyen çoğu şeyi kestirebiliyor ve film çeşitli sürprizlerle sizi şaşırtmıyor. Yani demek istediğim konu düz bir çizgide ilerlediği ve kırılma noktaları olmadığı için insan sonunu bile kestirebiliyor. Doğal olarak da izlerken pek fazla heyecan duymuyorsunuz.

Uzun lafın kısası Gökteki Kale izlediğim en iyi Studio Ghibli yapımı değil ama emin olan günümüzün çoğu animelerini katlayıp cebine koyabilecek bir anime. Eğer Miyazaki yapımlarını seviyorsanız bunu da beğenirsiniz fakat dediğim gibi beklentiniz çok fazla yüksek olmasın.

15 Kasım 2010 Pazartesi

Golgo 13

Yönetmen: Shunji Oga
Stüdyo: Answer Studio
Tür: Aksiyon, Dram
Yapım Yılı: 2008
Bölüm Sayısı: 50
Anime Puanı: 10/8



Golgo 13’ün çıkış tarihi yaklaşık 41 sene öncesine dayanıyor. 1969 yılında çıkan ve hala devam etmekte olan mangasının yanında, elli bölümlük animesinden ayrı olarak 73 ve 77 yapımı iki live - action filmi, 83 yılında çıkan “The Professional” adında bir anime filmi ve 98 yılında çıkan “Queen Bee” adında da bir ova’sı bulunmaktadır.

Duke Togo, namı-diğer Golgo 13 profesyonel bir suikastçıdır. Hatta en iyilerin en iyisidir. İster devlet adamı olsun, ister CIA veya FBI, isterse mafya babası, iş adamı veya sıradan bir vatandaş, üç milyon dolar getiren herkes Golgo 13’ü kiralayabilir ve en imkansız denilen suikastları bile ince zekası ve modifiye M-16’sı ile halledebilmektedir. Animesinde de elli bölüm boyunca Golgo 13’ün elli farklı ve birbirinden ilginç görevlerine şahitlik ediyoruz. Yani her bölüm ayrı bir macera, her bölüm bir başka ilginç suikast girişimi.

Duke Togo’dan biraz bahsedecek olursam; animesinde bahsedilmiyor ama Golgo 13 lakabı Hz. İsa’nın ölümünden geliyor. Golgo aslında İsa’nın çarmıha gerildiği yer olan Golgotha’dan geliyor ve 13 sayısı da bildiğiniz üzere Hıristiyanlıkta uğursuz rakam çünkü İsa’nın son yemeğinde 13 kişi bulunmaktaymış. Ayrıca animenin logosuna dikkat ederseniz başında dikenli taç giymiş olan bir iskelet görürsünüz. Duke Togo’nun kökeni, yaşı, aldığı eğitim, yakın dövüş ve silahlardaki uzmanlığı nereden geliyor veya neden bu işi yapıyor bilinmiyor. Sırtını sürekli duvara yaslar, pek fazla konuşmaz, kimseyle fiziksel temasta bulunmaz ve hedefini mutlaka ama mutlaka yok eder. Golgo 13 ne bir kahramandır, ne bir kötü adam. O, dediğim gibi doğru fiyata her işi yapan, duyguları olmayan çok yetenekli bir adamdır.

Golgo 13, çok ilginç bir atmosfere sahip. Anime aslında sizi kendisine çekmiyor. Hani olur ya, içinizden sürekli izleme isteği gelir, işte bu Golgo 13’te yok ama izlemeye başladığınızda da her bölümü pür dikkat bir şekilde takip ediyorsunuz. Bu anime de belirli bir konu, bölümler ilerledikçe açığa çıkan gizemli bir geçmiş yok. İlk bölümü nasıl başlıyorsa son bölümü de öyle bitiyor. Fakat işte o bölümlerin işlenişi, her bölümün ayrı senaryosu ve bir insan ne kadar korunsa da korunsun Golgo 13’ün keskin zekası ile hedefini öldürmesi sizi hayranlık içinde bırakıyor ve bu seriyi izlenir kılıyor.

Görsel olarak Golgo 13 kaliteli bir anime ve gerektiği zaman bolca şiddet ve kan içermeyi de ihmal etmiyor. Ara ara Duke Togo’nun cinsel hayatı da gözlerimizin önüne seriliyor. Yani göğüslere dikkat. Animede iki tane opening ve dört tane ending bulunmakta. Açılış ve kapanışlarda çalan parçalar idare eder de anime içinde çalan parçaları pek beğenmedim. Ayrıca biraz garipler. Özellikle bölüm sonlarında hani eski atarilerde olur ya, bölüm geçersiniz bir müzik çalar, işte öyle garip bir müzik çalıyor. Bir de dikkatimi çekti, her kapanış videosunda Duke Togo’nun yanında gizemli bir kadın oluyor. Açıkçası mangasından bir tanıdık mı diye merak etmedim değil.

Sonuç olarak dediğim gibi Golgo 13’te bir konu bütünlüğü yok ama işlenişi çok zekice. Duke Togo’nun kullandığı yöntemler tam bir zeka ürünü ve hiç de abartıya kaçmıyorlar. Golgo 13’ü karanlık temalı ve sniper tarzı silah içerikli ve özellikle kurnaz kurgusu ile herkese önerebilirim.