27 Nisan 2012 Cuma

Another

Yönetmen: Tsutomu Mizushima  
Stüdyo: P.A. Works
Tür: Gerilim
Yapım Yılı: 2012
Bölüm Sayısı: 12
Anime Puanı: 10/8













Another adlı anime, Yukito Ayatsuji’nin 677 sayfalık aynı adlı romanından uyarlama bir animedir. Animeden önce yine kitaptan uyarlanan dört ciltlik manga serisi de bulunmaktadır. Ayrıca Ağustos 2012’de Japon yapımı filmi vizyona girecektir.

Another’de hikaye 1998 yılında geçmektedir fakat hikaye 1972 yılında yaşanan olaylara dayanmaktadır. 1972 yılında, küçük bir kasaba olan Yomiyama kasabasında, Kuzey Yomiyama Orta Okulu’nun 3-3 sınıfının başarılı ve sevilen öğrencisi Misaki hayatını kaybeder. Tüm öğrenciler ve öğretmenler bu ani ölümle şoka uğrar fakat öğrencilerden birisi “Misaki ölmedi, bakın işte orada” deyince tüm sınıf, hatta öğretmenler bile Misaki sanki yaşıyormuş gibi davranmaya başlarlar ve hayatlarına devam ederler. Misaki’nin sırası sanki kendisi gerçekten orada oturuyormuş gibi boş bırakılır ve hatta mezuniyet törenine bile sırası götürülür. Buraya kadar her şey garip olsa da sıra dışı bir şey yoktur. Fakat mezuniyet resmi çekildiğinde herkes şok olur çünkü merhum Misaki de resimde görülebilmektedir. Ölü gibi bembeyazdır, fakat yinede resimdedir ve gülmektedir.

1998 yılında ise asıl hikâyemiz başlıyor. 15 Yaşındaki Koichi Sakakibara, babasının Hindistan’daki işi nedeniyle büyükanne ve büyükbabasının yanına, Yomiyama kasabasına taşınır. Koichi, Kuzey Yomiyama Orta Okulu’nun 3-3 sınıfında okuyacaktır fakat ciğerlerinde yaşadığı “Pnömotoraks” (ciğerlerin hava kaçırması) adlı rahatsızlığı nedeniyle ilk birkaç hafta okula gidememiştir. Hastanedeyken okuyacağı sınıfından üç arkadaşı onu ziyaret eder fakat davranışları biraz tuhaftır. Gecesinde ise hastanede okulunun üniformasını giyen ve adının Misaki Mei olduğunu öğrendiği, sol gözünde göz bandı takın gizemli bir kız ile tanışır. Çok geçmeden Koichi okula başlar ve Misaki ile aynı sınıfta olduğunu görür. Koichi okula başlarda ortada garip bir durum vardır. Herkes biraz tuhaf davranmaktadır ve tüm sınıf Misaki’yi görmezden gelmekte, sanki yokmuş gibi davranmaktadır. Ayrıca ortada 3-3 sınıfının lanetli olduğu hakkında bir söylenti vardır. Koichi bu söylentilerin üstüne gider fakat sınıftan kimse ona tam olarak ne olduğunu söylemez. Tek bildiği lanetin 1972 yılında yaşanan olaylarla bir ilgisi vardır. Çok geçmeden ilk kurban verildiğinde Koichi her şeyi öğrenir fakat artık çok geçtir. Çünkü lanet başlamıştır.

Another’e ben başladığımda aslında pek ümitli değildim. Kötü bir açılış parçasından sonra izlediğim ilk üç bölümü gerçekten sıkıcıydı. Fakat sanırsam üçüncü bölümün sonunda veya dördüncü bölümde ilk ölüm başladığında anime gerçekten şaşıracağım bir şekilde ivme kazandı ve olaylar aniden heyecanlı, gerilimli ve sürükleyici hale gelmeye başladı. Hiç ümidim yokken anime birden zevkli hale geldi ve “Son Durak” filmlerindeki gibi bir hava kazandı. 3-3 sınıfının öğrencilerinin teker teker ölmeye, daha doğrusu garip kazalara kurban gitmesi, Koichi’nin arkadaşları ile lanete karşı çare bulmaya çalışması derken kendinizi kaptırıveriyorsunuz. Animenin odağı olan lanetin elbette beğenmediğim tarafları da var (burada açıklarsam hikaye hakkında spoiler vermiş olurum) ama genel olarak baktığımızda ortaya gerçekten iyi bir gerilim animesi çıkmış diyebilirim. Özellikle dediğim gibi animede Son Durak filmlerindeki gibi bir havanın yaratılması harika olmuş.

Animenin çizimleri oldukça kaliteli ve detaylı. Karakterler klasik anime karakterleri ama arka plan çizimleri benim çok hoşuma gitti. Animede olay bir sınıfı kapsadığı için birçok karakter bulunmakta. Hepsinin de birbirinden farklı özellikleri, çizimleri bulunmakta. Benim en çok beğendiğim karakter ise ana karakterlerden olan Misaki Mei. Kendisi bana bir hayli sempatik geldi ve sıra dışılığı ile ben onu Koichi’nin aksine bayağı bir sevdim. Müzikleri ise maalesef çizimleri kadar iyi değil. Kapanış parçası idare eder, bölümler esnasında çalan parçalar da fena değil ama o açılış nedir öyle, anlamış değilim. Animenin türüne hiç yakışmayan, hatta bir ara sanki Hint müziğine bile benzettiğim iğrenç bir parça. Zaten bir ilk bölümde izledim, bir daha da yüzüne bakmadım. 

Sonuç olarak Another, açılış parçasını ve ilk üç bölümü saymazsak başarılı diyebileceğim bir anime. Animeyi izlemeye karar verirseniz dördüncü bölüme kadar sabredin. Ardından sizleri gerilimi bol, atmosferi yüksek ve seyri keyifli bir anime bekliyor olacak.



20 Nisan 2012 Cuma

Last Exile 2: Fam the Silver Wing

Yönetmen: Koichi Chigara  
Stüdyo: Gonzo
Tür: Bilimkurgu, Macera
Yapım Yılı: 2011
Bölüm Sayısı: 23
Anime Puanı: 10/7.5











Last Exile: Fam the Silver Wing (Ginyoku no Fam), 2003 yılında çıkan serinin devamıdır. Animenin ana konusuna geçmeden önce arka plan hikayeyi ve ilk seride kısaca olanları özet geçmek istiyorum. İlk seriyi izlemeyenler için buradan sonrası spoiler içermektedir, eğer ilk seriyi izlemediyseniz bir sonraki paragrafa geçmenizi öneririm. Dünya artık yaşanması çok zor bir hale gelmiştir ve kıt kaynaklar artık insanlara yetmiyordur. Lonca (Guild) rehberliğindeki insanlarda Sürgün (Exile) adındaki devasa uzay gemileriyle yaşama elverişli başka gezegenler aramak için dünyadan ayrılmıştır. Bir tek Ades Federasyonu adındaki ülke yitik dünyada geride kalmıştır. Sürgünlerden birinin vardığı gezegenlerden biri ilk Last Exile animesinin geçtiği, kum saati şeklindeki Prester isimli gezegendir. Kum saati şeklindeki gezegende Anatoray ve Disith adlı iki ülke kurulmuştur ve bu ülkeleri Grand Stream adındaki devasa akıntı (kum saatinin tam orta kısmı) ikiye ayırmaktadır. Sürgün gemisi ise bu akıntıya kapılmış ve akıntı içerisinde bir o yana, bir bu yana gidip gelmektedir. Aradan yüzlerce, beklide binlerce yıl geçmiştir ve sürgünün varlığı unutulmuş, büyülü bir nesne, bir efsane diye anılmaya başlamıştır. Yine Lonca gözetimindeki iki ülke, Anatoray ve Disith ise sürekli savaş halindedir. Böyle bir ortamda hâkimiyetini sağlamlaştırmak isteyen Lonca ve Lonca’yı yok etmek isteyen Sylvana kaptanı Alex Row, sürgünün anahtarı olan Alvis Hamilton adlı küçük bir kızın peşindedir. Alvis ise tesadüfen kurye olan Claus ve Lavie adında iki genç pilotla tanışır. Velhasılıkelam, belirli olaylar yaşandıktan sonra Alvis büyük akıntıda başıboş bir şekilde gezen sürgünü aktif eder ve sürgünün aslında bir silah değil, bir uzay gemisi olduğu çok geçmeden anlaşılır. Akabinde Claus, Lavie, Alvis, Sylvana tayfası ve Anatoray’ın önemli kişileri dünyaya geri gider. Anime serisi de yenilenmeyi başarmış dünyada Claus’un gök gemisi ile uçarkenki görüntüsü ile son bulur.

Fam The Silver Wing adlı anime ilk seriden iki sene sonrasını konu alıyor. Son sürgün de artık dünyaya geri dönmüştür ve insanlar yenilenen dünya üzerinde yine savaş halindedir. Bundan 180 küsur sene önce ilk sürgün dünyaya geri dönmüş ve savaşların fitili daha o zamanlar ateş almaya başlamıştır bile. Savaşların sebebi Ades Federasyonu’nun “siz buraları terk edip arkanıza bile bakmadan gittiniz” ve diğer ülkelerin “buralar bizimdi, biz yokken ne hakla yerleştiniz” gibi toprak kavgalarıdır. Gelgelelim, sürgünden gelen ülkeler topraklarını Ades’ten geri almayı başarmıştır ama günümüzde Ades artık eskisi gibi zayıf değildir ve yeniden dünyayı bayrakları altında birleştirmeye, toprakları dünyanın gerçek sahiplerine vermeye kararlıdır. İşte böyle karışık bir dünyada Fam ve Giselle iki genç gök korsanıdır. Kartoffel adlı üsleri eşliğinde savaş gemilerini balık gibi avlarlar (zaten onların değimi ile bu gemiler gök balıkları) ve genelde parçalarına ayırarak diğer korsan üsleri ile ticaret yaparlar. Günün birinde Fam, Giselle ve diğer korsanlar kendilerini Ades Federasyonu Başbakanı Luscinia önderliğindeki birinci filo ile Turan İmparatorluğu’nun prenseslerinin içinde bulunduğu sancak gemisinin savaşının tam ortasında bulurlar. Fam, savaştaki prenseslere sinyal yollar ve sinyale göre Fam onlara yardım etmeye hazırdır ama karşılığında sancak gemisi onların olur. Büyük prenses olan Liliana koşulu kabul eder ve gök korsanları sancak gemisinin kaçmasını yardımcı olur. Fakat beklenen yinede kaçınılmaz olur ve Liliana, Luscinia’nın eline düşer. Üstelik Liliana sürgünlerden birinin anahtarıdır ve Luscinia, prensesi kullanarak Turan İmparatorluğu’nu haritadan siler. Küçük prenses Millia ise hem ülkesinin yok olmasından, hem imparator babasının ölmesinden hem de ablasının kaçırılmasından üzüntü içindedir. Fam ise Millia’ya ablasını kurtarmaya yardım edeceğine dair söz verir ve gök korsanları kendilerini umulmadık bir maceranın içinde bulur.

Last Exile: Fam the Silver Wing’in 23 bölümünden ikisi tekrar bölümü. Bu yüzden bazı sitelerde bölüm sayısı olarak 21 yazılmış ve tekrar bölümleri 15,5 bölüm gibi buçuklu olarak verilmiştir. Bu tekrarlardan ikincisi de ilk sezonu özet geçiyor ve açıkça söylemeliyim ki, en iyi bölümde bu ikinci tekrar bölümü. Çünkü her ne kadar kaliteli bir senaryoya sahip olsa da işlenişi ve karakterleri pek olmamış. Animenin işlenişini beğenmeden çünkü iki taraf da barış için savaşıyor ve gayeleri mutlu dünya. Savaşıyorlar, prensesler ağlaşıyor, ateşkes yapılıyor, herkes mutlu oluyor ve tak, bir olay oluyor ve yine savaş. Daha iki dakika önce kol kola olan komutanlar birbirlerini yok etmeye çalışıyor. Ve kızlarımız da yeniden başlıyor savaş çok kötü diye ağlamaya. Tamam, çok stratejik ve ilginç savaşlar izliyoruz ama savaş nedenleri çok gülünç ve anlamsız. Animenin karakterleri de pek tatminkâr değil. Bir kere Fam’dan güzel bir ana karakter olmamış. Çok çocuksu ve ilk Last Exile’daki o olgun havayı bozmuş. Ayrıca animenin neredeyse bütün karakterleri genç sevimli kızlar. Alex Row gibi karizmatik veya Claus gibi kendinden emin ve sempatik karakterler ikinci seride yok. Claus ve Lavie seride bir tek tekrar bölümünün sonunda ve son bölümün sonunda karşımıza çıkıyor hem de insanı şok ederek. Yazmayayım diyorum ama dayanamayacağım; Claus nedendir bilinmez tekerlikli sandalyede. Gonzo, Fam’ı ana karakter yapmak için Claus’a yapmadığını bırakmamış. Kısaca anlatmak istediğim, Fam ve arkadaşları ilk serinin o başarılı havasını yansıtamıyor. Neyse ki başta Dio olmak üzere ilk serideki bazı karakterler yeniden karşımıza çıkıyor ve gerektiğinde ağırlıklarını ortaya koyuyorlar.

Animenin çizimlerinde animeye yenilik katan bir şey yok. 2003 yılındaki Last Exile’nin kaliteli versiyonu diyebilirim. Savaş sahneleri, gök gemileri, manevralar falan güzel yansıtılmış. Müzikleri de oldukça başarılı. Lakin ikinci tekrar bölümünde açılış ve kapanış da dahil olmak üzere ilk serinin müzikleri çalıyor ve o bölümü gördükten sonra anladım ki, ikinci seri ilk serinin eline su dökemez.

Last Exile: Fam the Silver Wing, tek başına ele alındığında iyi bir anime ama orijinal Last Exile ile karşılaştırıldığında maalesef yanında sönük kalıyor. İlk seriyi izleyen herkes eminim ikinci seriyi de izleyecektir ama pek fazla beklentiniz olmasın.




9 Nisan 2012 Pazartesi

Persona 4: The Animation

Yönetmen: Seiji Kishi
Stüdyo: AIC A.S.T.A.
Tür: Macera, Komedi, Fantastik
Yapım Yılı: 2011
Bölüm Sayısı: 25
Anime Puanı: 10/9



Persona 4: The Animation adlı anime 2008 yılında Atlus tarafından geliştirilmiş PS2 oyununun anime uyarlamasıdır. Shin Megami Tensei serisinin bir oyunu olan Persona 4, başta Persona 3 ile beraber diğer Shin Megami Tensei oyunları (Digital Devil Saga, Nocturne, Devil Summoner) ile PS2’nin en meşhur RPG oyunları arasındadır.

Animenin ana karakterinin adı Yuu Narukami. (Benim gönlümdeki ismi ise Raffat 2.Hengst çünkü oyunda ana karakterin adını kendimiz koyuyoruz. Birinci, yani Raffat Hengst kim diye merak edeniniz varsa o da Persona 3’ün ana karakteri (: ) Parantez içindeki boş bilgileri de verdikten sonra animenin konusuna geçecek olursak; Narukami ailesinin yurtdışı işi nedeniyle bir seneliğine Inaba adlı küçük kasabaya, dedektif dayısı Ryotaro Dojima ve yeğeni Nanako’nun yanına taşınmıştır. (Varış günü 11 Nisan 2011) Narukami’nin bu yeni kasabadaki hayatı gayet normal başlamıştır ve ilk arkadaşlarını bile edinmiştir. Narukami’nin hayatı normaldir ama kasabada işler pek yolunda gitmez çünkü bir anten direğine ters asılı şekilde televizyon spikeri Mayumi Yamano’nun cesedi bulunur. Birkaç gün sonra ise Yamano’nun cesedini bulan Konishi adlı lise öğrencisinin de cesedi aynı şekilde bulunur. Kasabada bu olaylar süregelirken öğrenciler arasında “Midnight Channel” yani gece yarısı kanalı adında bir efsane almış başını yürümüştür. Yayılan söylentileri göre yağmurlu havada, gece tam on ikide televizyona bakarsan ruh ikizini görebilirmişsin. Narukami de söylentiden etkilenir ve gece yarısı televizyonunun karşısına geçer. Gece yarısı olduğunda televizyonu gerçekten açılır ve bir karartı görür. Dahası elini ekranın üstüne koyduğunda eli televizyonun içine girer. Narukami tüm olanları arkadaşları Yosuke ve Chie’ye anlatır. Bu arada, bir diğer arkadaşları Yukiko ortalıkta yoktur ve Narukami’nin gece gördüğü karartı da ona benzemektedir. Bunun üzerine üçü okuldan sonra Junes adındaki AVM’ ye gider ve televizyon reyonundaki tv’lerden birinin önüne geçerler. Hiçbiri ihtimal vermese de ekranın içine girerler ve kendilerini bambaşka bir dünyada bulurlar. Yuu Narukami’nin dudaklarından ise şu sözler dökülür: Persona…

Persona 4: The Animation tam bir oyun uyarlaması olmuş ve oldukçada başarılıda olmuş. 2008 yılında çıkan Persona: Trinity Soul adlı kıytırık animeye göre bu sefer Persona ismine yakışır bir anime ortaya çıkmış. 2008 yılındaki animenin uyduruk konusu, mechalara benzeyen personaları gördükten sonra bayağı bir hayal kırıklığına uğramıştım. Hatta o incelememde oyunun ara görüntülerini birleştirsen bile ortaya çok daha iyi bir anime çıkar diye yazmıştım. Bu sefer ise dediğim gibi oyunu aynen kopyala yapıştır yapmışlar. Fakat elbette ufak kusurları yok değil. Öncelikle oyununu oynamayanlar için (ki bu rakam ülkemizde bir hayli fazladır) senaryo biraz zayıf kalabilir. Çünkü oyunda ana konu biraz 2. planda ve daha ziyade “social link” adı verilen insan ilişkileri ön planda. Öyle ki oyunda Narukami ile ders çalışıyor, belirli spor kulüplerine katılıyor, yeni arkadaşlar edinerek bir nevi karakterinizi geliştiriyorsunuz. Ne kadar çok derin arkadaş bağları elde ederseniz o kadar çok Persona kullanabiliyorsunuz. Personalarda kısaca karakterinizi yansıtan ve çeşitli güçlere ve zayıflıklara sahip yaratıklar diyebiliriz. Karakter geliştirme olayı malumunuz animede yok. Senaryodaki ufak aksaklıklar dışında ise anime için sağlam diyebilirim. Özellikle komedi yanı çok iyi. Birçok yerde emin olun sesli güleceksiniz. Özellikle birazdan bahsedeceğim Yuu Narukami sıra dışılığı ile animeye çok iyi bir hava katıyor.

Birazda ana karakterimiz Yuu Narukami hakkında bahsetmek istiyorum. Kendisi oyunda hiç konuşmuyor (onun yerine biz gerekli şıkları seçerek konuşuyoruz). Animede elbette konuşuyor ama az ve öz. Ve diyebilirim ki kendisi gerçekten çok sıra dışı bir karakter olmuş. Dediğim gibi normal karakterlerin aksine hem az konuşuyor hem de öz. Gerektiğinde tek bir kelimeyle espriyi patlatıyor ve kendinizi gülmekten alamıyorsunuz. Gerektiğinde ise iki sözcük ile “cool” havasına hava katıyor. Anlatması biraz zor ama animeyi izlerseniz bana hak vereceğinizden eminim. Kendisi benim favori karakterlerimin arasında yerini aldı bile. (Nede olsa onun adı Raffat 2.Hengst :D )



Görsel olarak Persona 4: The Animation çok kaliteli bir anime. Tek kusuru, daha doğrusu tuhaflığı ise karakterlerin ağız kısmındaki sarılık. İlk gördüğümde bana çok tuhaf gelmişti ve videoda mı sorun var diye düşünmüştüm. Tüm karakterlerin ağız ve çene kısmı bazen tuhaf sarı renkte oluyor ve göze batmıyor da değil. Ama neyse ki çizimlere çabuk adapte oluyorsunuz ve sarılığı giderek umursamamaya başlıyorsunuz. Bunun dışında karakterler klasik anime karakterleri (büyük gözler, ilginç ve renkli saçlar vs.). Kullanılan renkler ve efektler ise harika. Animenin harika olan bir başka yanı da müzikleri. Oyun için Shoji Meguro tarafından hazırlanan tüm müzikler animede de kullanılmış. İlk bölümün açılış parçası oyun ve anime ile aynı. Bunun dışında konuşmalar esnasında, savaş sahneleri sırasında çalan tüm parçalar oyundan alınarak doğrudan animeye uyarlanmış. Hatta oyunda bir bölümde Persona 3’ün olaylarının geçtiği şehre gidiyorduk, bu animede 15. bölüme denk geliyor ve tıpkı oyundaki gibi o bölümde tamamen Persona 3’ün müzikleri (açılış dahil) çalıyor. Yani anime müzikleri bakımından bomba gibi ve her parçası birbirinden kaliteli.

Persona 4: The Animation aslında oyununu oynamayanlar için ortalama bir anime gibi gelebilir ama benim gibi oyunu oynayanlar bir hayli tatmin olacaktır. Bu yüzden puan verirken biraz kanaat kullandım. Persona 4: The Animation bahsettiğim gibi tam bir oyun uyarlaması ve herkese bir göz atmasını öneririm.

Son olarak, 22 Ağustos 2012’de animenin 26. bölümü yayınlanacak. (Film mi normal bölüm mü, bilmiyorum.) Bu bölümün özelliği, yine oyundaki gibi gerçek sonu ele alıyor olması. Oyunda son boss’u yendikten sonra doğru şeyleri yaparsanız gerçek, true boss ile karşılaşıyorsunuz. 26. bölümde true boss’u konu alacak.