30 Haziran 2012 Cumartesi

Steamboy

Yönetmen: Katsuhiro Otomo
Stüdyo: Sunrise
Tür: Macera, Bilimkurgu
Yapım Yılı: 2004
Bölüm Sayısı: Film
Anime Puanı: 10/7



2004 yılında çıkan Steamboy’un yapımı yaklaşık on yıl sürmüştür. 180.000’nin üzerindeki çizim sayısı ve kullanılan 440 adet CG grafik tekniği ile 22 milyon dolarlık bütçesiyle en pahalı anime filmi unvanına da sahiptir. Ayrıca yönetmen koltuğundaki Otomo’nun Akira’dan sonra ikinci büyük film projesidir.

Steamboy izleyenini alternatif bir geçmişe, buhar teknolojisinin bir hayli gelişmiş olduğu 1863 yılı İngiltere’sine götürüyor. Bilim adamı Lloyd Steam ve oğlu Edward Steam uzun uğraşlar sonucu saf maden suyunu keşfetmeyi başarmışlardır. Baba ve oğul Steam, bu saf su ile buhar makineleri için hiç görülmemiş derecede yüksek basınç ve yüksek basınç ile de büyük itici bir güç elde etmeye çalışmaktadırlar. Lakin Alaska’da saf maden suyu ile yapılan deney başarısız olur ve Edward yüksek basınçlı buhara maruz kalır fakat saf suyu kontrol edebilen bir küre de yaratılmış olur.

Üç yıl sonra, yani 1866 yılında Edward’ın oğlu ve Lloyd’un torunu Ray Steam 13 yaşına girmiştir ve yaşına göre oldukça zeki ve hırslıdır. Kendisi babasının ve dedesinin izinden gidiyor diyebiliriz. Manchester’da bir tekstil fabrikasında makinelerin bakımından sorumlu işçilerden birisi olarak çalışan Ray, boş zamanlarında da kendi buluşları üzerinde çalışmaktadır. Ray’ın bu sıradan yaşamı günün birinde dedesi Lloyd’tan gelen bir paketle ansızın değişir. Pakette üç yıl önceki patlamada meydana gelen küre, yani steamball (buhar topu) vardır ve yanında gelen mektupta topu saklaması yazmaktadır. Birkaç dakika sonra da büyük şaşkınlık yaşayan Ray ve ailesinin evine Alfred ve Jason adında, O’hara Foundation (vakfı) görevlisi iki kişi çıkagelir. O’hara vakfı aynı zamanda Ray’ın babasının ve dedesinin çalıştığı yerdir. İki yabancı adam buhar topunu ister ama Ray vermez. Bu kadar sürpriz yetmiyormuş gibi Lloyd da ortaya çıkıverir ve Ray’e topu asla onlara vermemesini, hemen kaçıp Bay Stephenson’u bulmasını ister. Ray pek anlamasa da istenileni yapar ve daha birkaç dakika önce normal bir yaşam sürerken kendisini hiç beklemediği bir maceranın içinde bulur.

Bahsettiğim gibi anime yaklaşık 146 yıl öncesini konu alıyor ve buhar teknolojisi bir hayli ön planda. Animede buhar teknolojisi ile icat edilen birçok alet ve makine karşımıza çıkıyor. Animenin süresi yaklaşık 125 dakika ve seyir zevki bakımından her zaman eğlenceli geçmese de sıkıcı da geçmiyor. Konuşmalı sahneler aksiyon ve hızlı sahnelerden daha fazla. Bu yüzden Steamboy’dan heyecan beklerseniz hata yapmış olursunuz ama bilim hakkında anlatılanları ve vermek istediği mesaj gayet yerinde olmuş. Bana göre Steamboy kurgusu ve anlatmak istediği ile başarılı ama ne yalan söyleyeyim, senaryonun işlenişi biraz daha ilginç, daha heyecan verici olabilirmiş.

Görsel olarak Steamboy bütçesinin hakkını veriyor. Çok sağlam, gerçekçi ve kalitesi yüksek çizimleri ile Steamboy görsel bir şov sunuyor dersem yalan olmaz. Miyazaki filmlerinde nasıl fantastik dünyayı içimize çekiyorsak gerçekçilik açısından da Steamboy o denli başarılı. Animenin az olan müzikleri de gayet başarılı ve yerli yerinde kullanılmış. Abartısızlar ve dönemi iyi yansıtıyorlar. Kısacası teknik olarak Steamboy için bir hayli başarılı diyebilirim.

Sonuç olarak Steamboy dev bütçesi ile hoş bir anime ama bence daha da iyi olabilirdi sanki. Anime, yönetmenin daha önceki büyük projesi Akira kadar iyi mi? Bence değil. Şiddetle tavsiye edebileceğim bir anime mi? O da değil. Steamboy daha çok “steampunck” tarzını sevenlerin hoşuna gidebilecek bir anime. Şahsen ben animeyi sevdim ama dediğim gibi daha da iyi olabilirmiş.

25 Haziran 2012 Pazartesi

Mirai Nikki

Yönetmen: Naoto Hosada
Stüdyo: Asread
Tür: Aksiyon, Gerilim, Fantastik
Yapım Yılı: 2011
Bölüm Sayısı: 26
Anime Puanı: 10/5.5



Türkçe adıyla Gelecek Günlüğü isimli anime, Yukiteru Amano ve on bir diğer “gelecek günlüğü” kullanıcısının birbirlerini öldürerek tanrı olmaya çalıştıklarını konu alıyor. Yukiteru, namı diğer Yukki, tek başına takılan, pek fazla göz önünde olmayan sıradan bir lise öğrencisidir. En büyük eğlencesi cep telefonundaki günlüğüne etrafında olan biteni yazmaktır. Günün birinde Yukki’ye, kendi hayalinde oluşturduğu sandığı tanrı Deus tarafından özel bir günlük verilir. Bu günlüğe göre Yukki, on dakikalık aralarla gelecekte olanları sanki kendisi cep telefonundaki günlüğüne yazmış gibi görebilmektedir. Yani saat daha 15:30 ise Yukki cep telefonundaki günlüğe bakarak 15:40’ta günlüğüne neler yazmış, on dakika öncesinden görebilmektedir. Kısacası Yukki geleceği cep telefonundan okuyabilmektedir. Yukki ilk başta hayali sandığı Deus’un gerçek olmasına ve böyle bir güce sahip olduğu için çok sevinir, kendisini özel hisseder. Lakin çok geçmeden aynı sınıfta okuduğu Yuno’nun da bir gelecek günlüğü kullanıcısı olduğunu fark eder. Üstelik farkına vardıkları şeyler bu kadarla da sınırlı değildir. Her birinin özellikleri farklı olan on iki gelecek günlüğü, Yukki ve sınıf arkadaşı Yuno da dahil on kişiye daha bahşedilmiştir. Bu günlük kullanıcısı on iki kişi büyük bir oyunun parçasıdır. Bu oyuna göre hayatta kalan son günlük kullanıcısı Deus’un yerine tanrı olacaktır.

Mirai Nikki’nin son derece akıcı, şaşırtıcı, ilginç ve kırılma noktaları ile sizleri bolca şaşırtmayı başaran sıra dışı bir konusu var. Barındırdığı zekâ dolu içeriği ile bir adım sonra ne olacak kestiremiyorsunuz. Peki konusu ve hikayenin akışı bu kadar iyiyse neden daha yüksek değil? Çünkü ben Mirai Nikki’nin hiçbir karakterini beğenmedim, onlara ısınamadım. Çok ilginçtir ama benim gözümde animenin karakterleri çok zayıf. Mesela Yukki; tamam normal bir öğrenci karakteri çizilmek istenmiş ama kendisi ağlak ve korkak hareketleri ile çok bayıyor. İnsan izlerken hiç empati kuramıyor. Yaklaşık 18. bölümden sonra ise iyice sapıtıyor zaten. Yukki’yi geçtim Yuno daha da berbat bir karakter. Şizofren manyak, psikopat bir karakter yaratılmak istenmiş ama hakikatten çok itici olmuş. Hele Yuno’yu sempatik göstermeye çalışmamışlar mı… Geçmişi ne kadar acıklı ve zor geçmiş olursa olsun ben böyle bir karaktere asla sevgi beslemem. Böyle karakteristik özelliklerinin yanında karakterler çok da fantastik olmuş. Eteğinin altından roketler çıkararak daha önce orada olmayan motosiklete binerek kaçanından tutun, binanın üçüncü katından atlayıp da bir şey olmayanından beş yaşındaki zehir uzmanı katiline kadar tüm karakterler bayağı bir fantastik olmuş. Kısacası demek istediğim, konusu güzel ama itici, ucube karakterleri ile benim gözümde hiçbir uyumu yok. Son olarak hikayesinde beğenmediğim tarafı ise tanrı oyununun sadece Japonya’da geçmesi. Deus efendi dünyayı herhalde Japonya’dan ibaret sanıyor veya kendisi sadece oranın tanrısı ki (hatta aynı mahallenin) olaylar hep aynı yerde geçiyor. Oysa bana göre konuyu dünya şehirleri üzerine yayılsaymış, adam gibi karizmatik (Yukki’den biraz daha insan bir öğrenci, izleyince zevk veren bir psikopat) karakterler olsaymış lokum gibi anime olurmuş diye düşünüyorum.

Animenin çizimleri ve müzikleri oldukça kaliteli. Çizimleri klasik anime çizimleri (büyük gözler, renkli saçlar vs.), kan unsuru, şiddet öğeleri ve aksiyon sahneleri güzeller ve heyecanlı geçiyorlar. Sansür kullanılmış olsa bile kopan uzuvlar ve hareketli dövüş sahneleri izlemek oldukça zevkli. Bir tek günlük kullanıcısı teyzenin kafası niye o kadar büyük, anlam veremedim. Animenin iki açılış ve iki kapanış parçası bulunmakta. Hepsi de kaliteli ve özellikle ilk parça gayet güzel. Bunun dışında anime esnasında çalan parçalar da seriye cuk oturmuş diyebilirim.

Mirai Nikki gerçekten çok ilginç bir anime. Animeyi izlemeyin demem çünkü eğer karakterlerine ısınabilir, benim gibi onlarda bir sorun görmezseniz sizleri bayağı iyi bir anime bekliyor olur. Eğer benim kafadansanız kimi zaman ekrana kilitlenebilir, kimi zaman ise sahneleri hızla geçebilirsiniz. Bu yüzden bence animeye bir göz atın ve kararınızı kendiniz verin. Benim için Mirai Nikki pekte iyi bir deneyim olmadı ama sizin için belki en iyiler arasına bile girebilme şansına sahip, ilginç bir anime.

16 Haziran 2012 Cumartesi

Brave 10

Yönetmen: Kiyoko Sayama
Stüdyo: TMS Entertainment
Tür: Tarihi, Aksiyon, Fantastik
Yapım Yılı: 2012
Bölüm Sayısı: 12
Anime Puanı: 10/6.5



Brave 10 adlı anime her ne kadar fantastik içerikli bir anime olsa da, karakterlerini tarihte yaşamış gerçek kişiler oluşturuyor. “Sanada Cesurları” Sengoku döneminin sonu ile Edo döneminin başları arasında gerçekten yaşamışlardır ve Sanada Yukimura adlı kumandana eşlik etmişlerdir.

Zaman dilimi olarak anime 1600 yılındaki Sekigahara savaşının bir yıl öncesinde geçiyor. Iga’lı gezgin bir Ninja olan Saizou, günün birinde suikastçılar tarafından kovalanan Isanami adlı genç bir kıza denk gelir. Isanami, Izumo adlı tapınağın hayatta kalan son üyesidir. Isanami’nin amacı Sanada Yukimura’nın yanına gidip ona sığınmaktır. Bu arada Yukimura’da kendi deyişiyle ellerindeki on parmak kadar cesur savaşçıyı bir araya getirmeye çalışmaktadır. Saizo, Isanami ona eşlik ederse yiyecek vaat eder ve Saizo şimdilik onunla takılmayı kabul eder. Bölümler ilerledikçe de Saizo ve Isanami ile beraber tüm cesurlar bir araya gelmeye başlar. Bu arada Isanami’nin kendisinin dahi bilmediği büyük bir sırrı vardır.

Brave 10’nin konusu ilk bakışta cesurlar, sırlar ve kılıç savaşları derken ilginç görünebilir ama ne yalan söyleyeyim, bana göre konusu fazla yüzeysel ve boştu. Genel olarak baktığımızda her bölüm birileri fantastik yetenekleri ile dövüşüyor. Birisi yıldırım atıyor, öteki buz yapıyor, diğeri hayvanları yönetiyor derken seri bitiveriyor :) Tamam, savaş sahneleri ve dövüşler pek tarzım olmasa da fantastik öğelerle güzel birleştirilmiş ve şiddet ile kan unsurları bolca kullanılmış. İlk bölümler ilgimi de bayağı bir çektil ama artık 6. veya 7. bölümden sonra insan bir yenilik, değişiklik bekliyor. Zaten ortada senaryo namına pek bir şey yok, herkes Isanami için dövüşüyor. Durum böyle olunca bir süre sonra bölümleri hızlı hızlı geçmeye başlıyorsunuz. Animenin sonunda da zaten tahmin edilen gerçekleşiyor ve mutlu bir şekilde seriye son veriyoruz. Demek istediğimi bir örnekle tanımlayayım; hamburgeri herkes sever ama her gün her gün yenilirse de bıkkınlık verir :)

Brave 10’nin çizimleri anime dünyasına pek bir yenilik katmıyor. Alışılagelen ilginç saç tipleri ve renkler, kocaman gözler (Isanami’nin yüzünün yüzde 51’i göz) Brave 10’de de yerini almış. Fakat renkleri bana biraz soluk geldi. Ayrıca 720p sürüm olmasına rağmen keskinliği de pek iyi değildi. (Üç farklı yerden indirip karşılaştırdım) Bunun dışında bahsettiğim savaş sahneleri, şiddet ve kan öğeleri gayet başarılı. Animenin müzikleri ise çizimlerinden daha iyi. Güzel bir açılış parçası ve elektro müzik tarzı ilginç bir kapanışa sahip. Bölümler esnasında çalan parçalar da gayet iyi.

Kısacası Brave 10 benim gözümde sıradan ve biraz da boş bir anime. Eğer kılıç savaşlarını çok severim, izlemekten hiç bıkmam diyorsanız animeye göz atabilirsiniz ama sizin için senaryo ön plandaysa anime sizi sıkabilir. Her şeye rağmen başarılı dövüşleri için bir şansı da hak etmiyor değil.

7 Haziran 2012 Perşembe

Berserk Golden Age Arc 1: Egg of the Supreme Ruler

Yönetmen: Toshiyuki Kubooka
Stüdyo: Studio 4C
Tür: Macera, Dram, Fantastik
Yapım Yılı: 2012
Bölüm Sayısı: Film
Anime Puanı: 10/9.5



Türkçe adı ile Berserk Altın Çağın Hikayesi 1: Ulu Hükümdarın Yumurtası, Berserk mangasının Golden Arc kısmını konu alan ilk filmi. Golden Arc kısmı, 1997 yapımı anime serisinin de konu aldığı kısımdır. Anime serisinin incelemesine buradan ulaşabilirsiniz.

Berserk adlı serinin Golden Arc kısmı, serinin kahramanı olan Guts’ın geçmişini ve çocukluğunu konu alıyor. Guts, bir katliamda ağaca asılarak öldürülen bir kadından mucize eseri doğmuş ve Gambino adlı paralı asker ve çetesi tarafından evlat edinir. Guts’a güçlü kalsın diye boyu kadar bir kılıç verilmiştir ve Guts kimse ummasa da dev kılıcı başarılı bir şekilde kullanmayı öğrenmiştir. Seneler sonra ise Gambino’nun karısı ölür kendisi ise topal kalır. Gambino tüm bu olanlardan ölü bir kadından doğduğu için lanetli olduğu söylenen Guts’ı sorumlu tutar ve onu öldürmek ister. Lakin Guts, dev kılıcı ile Gambino ve çetesini haklayarak olay yerinden uzaklaşır. Guts yıllarını kimseye bağlı kalmadan, paralı askerlik yaparak geçirir. Artık 17 yaş civarında olan Guts, Midland ile Tudor’ın yıllarca süregelen savaşında paralı asker olarak görev yapar ve Tudor’un saygın dövüşçüsü Bazuso’yu öldürür. Bu olay yine savaşta yer alan Şahinler Çetesi’nin lideri Griffith’in dikkatini çeker. Griffith, beyazımsı saçları, mavi gözleri ve ilk bakışta narin gözüken fiziği ile Guts’ın tam zıttı bir görünüme sahiptir. Griffith ve çetesi Guts’ın etrafını sarar ve Griffith ona “bana ait olmanı istiyorum” der. Doğal olarak Guts reddeder ama işin ucu düelloya bağlanır. İnce fiziğine rağmen Griffith galip gelir ve Guts, Şahinler Çetesi’nin bir üyesi haline gelir. Griffith, Guts’a en büyük hayalini de anlatır. Griffith’in hayali kendi krallığını sahip olmaktır ve Guts da o nerede belirlerse orada ölecektir. Anime filmi Guts’ın Şahinler Çetesi’ne katılışını ve üç yıl sonra yaşanan olayların “bir bölümünü” konu alıyor.


Egg of the Supreme Ruler adlı Berserk anime filmi benim gözümde oldukça başarılı bir film. Tek eksiğinin yine animesi gibi hatta animesinden bile kısa sürmesi. Bahsettiğim gibi film Golden Arc adlı bölümün üç filminden sadece ilki ve Golden Arc’tan sonra daha Retribution Arc, Millenium Falcon Arc, ve Fantasia Arc var. Şöyle söyleyeyim; manga 7 Haziran 2012 tarihi ile 327 chapterden (33 volume) oluşuyor ve mangası hala devam ediyor. Golden Arc kısmı sadece volume 3 ile 13 arası oluşturuyor. Yani şaka gibi ama daha animenin üçte birinin üçte birini izliyoruz bu filmle. Anime serisinde de üçte birini ancak bitiriyoruz. Oysa her ne kadar mangası çok ağır ilerlese de ve ben çoğu şeyi unutmuş olsam da Golden Arc serisinin üstüne dünyan olayı yaşandı. Şimdilik mangada yaklaşık iki senedir Elf diyarına gitmeye çalışıyoruz ve büyük ihtimalle 2013 yılında varmış oluruz:)

Yukarıdaki paragrafta bahsettiğim gibi film küçük bir bölümü konu alıyor ve animesini izledikten sonra devamı için yanıp tutuşan bizler için filmin olayları baştan ele alacağını duymak biraz hayal kırıklığı olmuştu. Fakat film gerçekten başarılı bir film olmuş ve bana göre Berserk isminin hakkını vermiş. Bildiğimiz şeyler olsa da seneler sonra tekrar Berserk’e kavuşmak, Guts ve diğerlerini görmek ve hatırlamak eminim herkesi mutlu etmiştir. Anime filmi hem kurgusu hem de şiddet ve kan unsurları olarak anime serisini bana hiç aratmadı. Olaylar gayet düzgün işlenmiş ve film diye hızlı hızlı işlenmemiş. Bir tek Gambino’lu olan ufak kısım es geçilmiş veya daha ileride işlenecek. Anime serisinde ne zaman işlendiğini pek anımsayamadım.

Görsel olarak anime filmi bazı kesimler tarafından kullandığı CGI (Computer Generated Imagery) tekniğini pek beğenmese de ben gayet beğendim. Bu teknik filmin ilk başındaki savaş sahnesinde (açılış parçasına kadar ilk sekiz dakika) ve genelde arka plan çizimlerinde kullanılmış. Ayrıca bazı askerlerin zırhları üstünde de görebilirsiniz. CGI tekniği filmin başındaki savaş sahnesinde bence gayet başarılı kullanılmış, tek tuhaf yanı yüz ifadelerinin biraz donuk kalması. Bunun dışında diğer kullanılan yerlerde, özellikle arka planlarda bence harika manzaralar çıkmış ortaya. Neden bazıları bu kadar abartmış (Berserk havasını yok etmiş, CGI berbatmış falan) anlamış değilim. Hem beğenmeseniz bile sadece ilk sekiz dakikada tamamen CGI kullanılmış. Çizimler harika, karakter tasarımları müthiş, kopan gövde uzuvları, akan kanlar harika yansıtılmış. Film çizimleri ile benim en başarılı anime çizimlerine sahip ilk üçe girmeyi başardı bile. Anime filminin müzikleri de göz ardı edilemeyecek kadar başarılı. Anime serisinde kullanılan müzikler ve benim favori BGM müziği olan “Gatsu” isimli parça filmde yok ama anime serisinin müziklerini de aratmıyorlar. Özellikle açılış parçası çok iyi olmuş. Ayrıca filmdeki tüm karakterlerin seslendirmecilerinin değiştiğini filmi izledikten sonra öğrendim. Yani yeni seslendirmeciler de oldukça başarılılar veya ben uzun zaman geçtiği için anime serisindeki seslendirmecileri hatırlayamıyorum bile:)

Berserk’in anime incelemesinde de yazdığım gibi mangasını okumanızı şiddetle tavsiye ederim. Film kısa ve çizimleri dışında yeni bir şey vaat etmiyor bile ve bu hızla giderse ancak 2013 yılında yeni bölümleri görebileceğiz ama olsun; Berserk’i hatırlamak bile, yeniden izleme şansına sahip olmak bile eminim benim gibi birçoğunu memnun etmiştir. Berserk sevenler zaten kaçırmayacaktır ama daha önce hiç Berserk izlemediyseniz ve günümüzde şu sıralar popüler olan küçük kız kahramanlı, magic’li animelere alternatif arıyorsanız Berserk tam size göre olabilir. Maalesef günümüzde artık bir Berserk tarzı olsun, Ghost in the Shell tarzı olsun, Cowoy Bebop veya Witch Hunter Robin tarzında animeler göremiyoruz.

6 Haziran 2012 Çarşamba

Daily Lives of High School Boys

Yönetmen: Shinji Takamatsu
Stüdyo: Sunrise
Tür: Komedi, Günlük Hayat
Yapım Yılı: 2012
Bölüm Sayısı: 12
Anime Puanı: 10/8.5




Daily Lives of High School Boys, bir grup arkadaşın günlük yaşamlarını konu alıyor ve bu yüzden de burada yazabileceğim belirli bir konusu yok. 12 bölüm boyunca her bölüm arasında birkaç konuya ayrılıyor ve hafif abartılarla, bolca komedi unsurları anime, güzelce vakit geçirmemize olanak sağlıyor. Bu tarzı ile anime biraz Lucky Star ve bölümlerin işlenişi açısından Arakawa Under the Bridge’ye benziyor. Dediğim gibi, animede bir grup liseli arkadaş var. Kimi zaman kızlar hakkında konuşuyorlar, kimi zaman can sıkıntısından evde “Dragon Quest”çilik oynuyorlar bazen de diğer animelere ufaktan da olsa atıfta bulunuyorlar. Misal okul bitti ve tatildeyiz ama neden üniformalarımızla geziyoruz deyip arkadaşlarını arıyorlar ve okul üniforması ile gelmesini söylüyorlar. Veya bir bölümde anime yaz mevsiminde geçiyor ve biz yazdayız ama bu anime şimdi kış mevsiminde yayınlanmıyor mu diye tespitte bulunuyorlar. Hatta bir bölümde manganın yazarı ile bile kafa buluyorlar. Yok, acaba bu animenin yaratıcısı kız mıdır, acaba liseye mi gidiyordur bizim gibi ve hatta çizimlerine bakılırsa kesin ilkokula gidiyordur diye geyik çeviriyorlar. İşte Daily Lives of High School Boys’ta her bölüm “skeç” tadında geçiyor ve insanı güldürmekte de gayet başarılı.

Daily Lives of High School Boys, komedi olarak gerçekten başarılı bir anime. Öyle ki ben birçok yerinde bayağı bir sesli olarak güldüm. İşlenen konularda abartı yok ama dönen geyikler hakikatten çok başarılı. Anime bu çizgisini 5. – 6. bölüme kadar devam ettiriyor. Yarıdan sonra ise ivme biraz düşüyor. Anime yine komik ama ilk bölümlerdeki gibi değil. İlk bölümlerde kahkahalarla gülerken animenin ikinci yarısında kahkaha sayım biraz azaldı ve ne yalan söyleyeyim son iki bölümü biraz sıkıcıydı. Demek istediğim, animenin ilk 6 bölümü için on üzerinden on diyebilirim ama ikinci yarsında tempo biraz azalıyor. Bu arada, anime erkek odaklı olsa da kızlarda es geçilmemiş. Bölüm bittikten sonra, kapanış parçası bittikten sonra “Funky High School Girls” başlıyor ve birkaç dakikalığına üç kız öğrenci arkadaşın sohbetine tanıklık ediyoruz. Bu üç kız arkadaşın da erkeklerden farkı yok. Hatta onların niye animesi yok da sıkıcı erkeklerin var diye dert yanıyorlar:)

Animenin odak noktası şüphesiz olarak karakterleri. Bu zıpır karakterleri bir iki cümle ile tanıtacak olursam;

Tadakuni: Tadakuni genellikle Hidenori ve Yoshitaki ile takılıyor ve ağırbaşlı gibi davransa da kendisini sürekli olayların ortasında buluyor.

Hidenori: Gözlükleri ile çalışkan görünümlü olsa da, en çılgınca fikirler Hidenori’nin aklından çıkıyor.

Yoshitake: Sarı saçları ile asi gibi dursa da Yoshitake’nin başı Hidenori’nin değişik fikirleri yüzünden sürekli derde giriyor.

Toshiyuki: Kafasında sürekli keple gezen Toshiyuki, ağırbaşlı ve sürekli plan ve programa göre hareket ediyor gibi gözükebilir ama bazen o da sapıtabiliyor.

Motoharu: Sert bakışları ve sakalları ile Motoharu, her ne kadar “cool” gözükse de ablasından çok çekmiştir ve hala da çekmektedir.

Başkan: Okulun sarı saçlı ve vurdumduymaz başkanı çoğu işi yardımcısına bırakır ve olaylara dahil olduğunda genellikle dayak yiyen tarafta olur.

Yardımcı Başkan: Sarı saçları, sert ve korkutucu yüzü ile 27 yaşındaki bir adama benzeyen “Fukukaicho”, görünümünün aksine oldukça nazik birisidir ve herkesin yardımına koşmaktan çekinmez.

Karakterler elbette bu kadar değil. Bayan karakterler Ringo, Edebiyatçı Kız, Yanagin, Habara, Ikushima gibi birçok yan karakter daha animede mevcut.

Daily Lives of High School Boys’un çizimlerini bazı yönlerden pek beğenmedim. Öncelikle çizimler biraz parlak, ekranda hafif bir beyazlık örtüsü var. Tamam, bu benim indirdiğim sürümden de kaynaklanabilir ama başta yan karakterlerin çoğu (kız kardeşler, ablalar, öğretmenler) olmak üzere kızların gözlerinin çizilmemesi olayını pek beğenmedim. Tamam, karakter önemsiz olur, birkaç saniye çıkar ve arka plan karakteri olduğunu belirtmek için böyle bir yola başvurabilirsin. Ama bu karakterlerin çoğu her bölüm çıkıyor ve ekranda uzunca bir süre de kalıyor. Yani demek istediğim, gözleri olmayan bir karakterin dakikalarca ekranda olmasını ben sevmedim. Müzikleri ise gayet başarılı. Anime güzel bir açılışa sahip ve kapanışı da fena sayılmaz.

Sonuç olarak Daily Lives of High School Boys vakit geçirmek için, eğlenmek için ideal bir anime. Oturup izlenebilecek türde konulu bir seri değil ama hani olur ya bir saat boşluğunuz olur veya canınız sıkılır, işe o zaman açarsınız Daily Lives of High School Boys’u ve keyfinize bakarsınız.