19 Kasım 2012 Pazartesi

Paprika

Yönetmen: Satoshi Kon
Stüdyo: Madhouse
Tür: Gerilim, Psikolojik
Yapım Yılı: 2006
Bölüm Sayısı: Film
Anime Puanı: 10/7.5















Yakın bir gelecekte dahi bir bilim adamı olan Tokita Kosaku tarafından “DC Mini” adı verilen devrimsel nitelikte bir alet tasarlanmıştır. Bu alet ile insanların rüyalarını izleyebilmekte, onlara müdahale edilebilmektedir. Henüz test aşamasında olan DC Mini ile Terapist Doktor Chiba Atsuko “Paprika” isimli avatarı ile insanların rüyasına girerek onları tedavi etmeye çalışmaktadır. Bu buluş ile psikoterapi dalında devrim yapmaya çalışan Doktor Tokita ile Doktor Atsuko’nın hayalleri üç adet DC Mini’nin çalınması ile sekteye uğrar. DC Mini’yi çalan zanlı diğer DC Mini cihazlarına bağlanan insanların rüyalarına girmekte, daha doğrusu başka rüyalar empoze etmekte ve bir nevi kafayı sıyırmalarını sağlamaktadır. Atsuko ve Tokita da projenin iptal olmaması için zanlının peşine düşer ve rüya ile gerçeklik arasında gidip gelen psikolojik bir mücadele başlar.

İçerdiği garip olaylar zinciri ve psikolojik gerilimi ile Paprika için ondan iki sene önce çıkan Paranoia Agent adlı serinin kardeşi diyebiliriz. Zaten iki projenin de başında Satoshi Kon bulunmakta. Diğer yandan da konu rüyalar olduğu için akıllara 2010 yapımı Inception filmi de geliyor. Hatta Inception filmi için belki de Paprika zemin hazırlamış diyebilirim. Paprika’da pek fazla aksiyon bulunmuyor. Onun yerine daha ziyade psikolojik unsurlar, rüyaların birbirine girmesi, rüyaların içinde yaşanan tuhaflıklar, Atsuko ile Paprika’nın gerçeklik – rüya ilişkisi gibi garip olaylar karşımıza çıkıyor. Zaman zaman anime o kadar karışık bir hal alıyor ki, eğer dikkatli bir izleyici değilseniz animeyi takip etmekte zorlanabilirsiniz. Bu yüzden Paprika da tıpkı Paranoia Agent gibi karmaşık bir senaryo barındırdığı için herkese hitap etmeyebilir. Eğer karmaşık sahneleri, oradan oraya atlamaları (argo deyimle brainfuck) seviyorsanız Paprika’yı muhakkak seversiniz.

Paprika’nın çizimleri kocaman gözlü klasik anime karakterlerinden ziyade daha gerçekçi olarak karşımıza çıkıyor. Daha gerçekçi dedim ama Tokita’nın dev cüssesi ve Doktor Shima’nın cüce tabir edebileceğim boyu ile birkaç orantısızlıklar da yok değil. Ama genel olarak kaliteliler ve gerçek hayattaki gerçekliği ve rüyalardaki karman çorman havayı güzel yansıtıyorlar. Animenin müzikleri ise en büyük artılarından birisi. Berserk serisinin müthiş müziklerini yapan, Paranoia Agent’in harika açılış parçasını seslendiren Susumu Hirasawa, Paprika’da yine çok iyi iş çıkarmış. Şahsen benim favorilerim “Nigeru Mono” ve “Parade” isimli parçalar.

Özetle Paprika herkese hitap etmeyen ve karışık, daha doğrusu derin bir konuya sahip bir anime. Eğer psikolojik unsurları seviyorsanız veya Paranoia Agent hoşunuza gittiyse Paprika’yı da seveceğinize eminim. Bana göre Paprika fena bir anime değildi ama en iyilerim arasına da girmedi.


16 Kasım 2012 Cuma

Kuroko no Basket

Yönetmen: Shunsuke Tada
Stüdyo: Production I.G.
Tür: Spor
Yapım Yılı: 2012
Bölüm Sayısı: 25
Anime Puanı: 10/9















Teiko Oraokulu’nun basketbol takımı çok ünlüdür çünkü yüze yakın üyesi olan bu takım üç sene üst üste, ezici üstünlükle şampiyonluğa ulaşmıştır. Teiko basketbol takımının as kadrosunu oluşturan beş oyuncusuna bu yüzden “Mucize Nesil” lakabı takılmıştır. Mucize Nesil lise çağına geldiğinde ise her oyuncu farklı bir liseye dağılmış ve arkalarında büyük bir şöhret bırakmışlardır. Lakin büyük kesim tarafından bilinmeyen, daha doğrusu pek fark edilmeyen bir oyuncu daha vardır: Teiko basketbol takımının “hayalet” lakaplı altıncı oyuncusu. Tetsuya Kuroko adındaki bu oyuncu takım arkadaşları gibi göz önünde olmamıştır ama onların saygısını da kazanmayı başarmıştır. Anime başladığında Kuroko artık henüz iki senedir eğitim veren Seirin Lisesi’nin öğrencisidir. Serisin Lisesi’nin basketbol takımında doğal olarak sadece ikinci sınıflar vardır ve geçen sene Tokyo’da ilk dörde girmeyi başarmış (henüz yeni açılmış bir okul olarak aslında çok iyi bir başarı) fakat akabinde Kral lakaplı okullara (her sene düzenli olarak ilk dörde kaldıkları için) ağır yenilmişlerdir. Kuroko hemen Seirin’in basketbol takımına katılır ve elbette tek katılan o değildir. Yeni katılanlar arasında ismi Taiga Kagami olan ve uzun boyu ile biraz da asi kişiliği ile öne çıkan birisi daha vardır. Kagami ortaokul yaşamının çoğunu Amerika’da geçirmiştir ve ilk geldiğinde Japon basketbolunu küçümsemektedir; tabi Mucize Nesil oyuncularını öğrenene kadar. Artık Kagami’nin tek bir hedefi vardır; Kuroko ile beraber Mucize Nesil oyuncularını yenmek ve Seirin’i şampiyonluğa ulaştırmak.

Kuroko no Basket’in (veya Kuroko no Basuke, Kuroko’s Basketball, The Basketball Which Kuroko Plays) açıkçası bu kadar iyi çıkacağını hiç tahmin etmemiştim. Ben daha çok vasat düzeyde, işin içine biraz süper özel teknikler girmiş, cıvık bir şeydir diye düşünmüştüm ama animeyi izleyince bu düşüncelerimi kafamdan tamamen silip attım. Elbette bir – iki tane zayıf bulduğum tarafı var ama genel olarak Kuroko no Basket’i heyecanla ve zevkle izledim. Önce artılarından bahsedecek olursam; anime kesinlikle Slam Dunk çakması değil. Tamamen kendine has bir stili var ve Slam Dunk’a göre komedi yönü çok az. Anime tamamen basketbol odaklı ilerliyor, yani araya aşklar falan sıkıştırılmamış ki bence çok iyi olmuş. Ayrıca işin içine yeni takım = çok zayıf, yeni takım + iki yeni oyuncu = süper güçlü olayına girilmemesi animeyi daha gerçekçi kılmış. Kagami karakteri de seriye çok iyi bir hava katıyor. Mucize nesil karşısında neler yapacağını izlerken dört gözle bekliyorsunuz. Kısacası anlatmak istediğim, atmosfer her daim yüksek ve zaten bölümlerin yüzde sekseni basketbol maçları ile geçtiği için hareketli geçiyor. Yukarıda bahsettiğim gibi de kendimce eksik veya tuhaf bulduğum yönleri de yok değil ama. Öncelikle Slam Dunk çakması değil dedim ama Kagami’de sanki biraz Hanamichi Sakuragi’lik görmedim de değil hani :) Özellikle fiziksel olarak uzun boyu, kırmızı saçları ve mücadeleci ruhu ile (saç mevzusu bir sonraki paragrafta) Kagami’yi ilk gördüğümde “aha Sakuragi reenkarnasyon” diye düşünmüştüm:) Bunun dışında gözüme çarpan tek şey Kuroko’nun yeteneği. Tamam, sahada gölge gibi olabilir ve kendini unutturabilirsin. Lakin Kuroko ten tene değecek kadar rakibinin yakınına gelecek ve rakip bunu fark etmeyecek veya bir kez göz kırptığımda onu gözden kaybetmek bana göre biraz abartılı işlenmiş. Hadi bunları geçtim; hamburgercide Kagami hamburger alıyor ve masaya oturana kadar masada oturan Kuroko’yu görmüyor. Açıkçası oturacağım masada bir adam oturacak ve ben onu oturana kadar göremeyeceğimi hiç ama hiç sanmıyorum. Burada demek istediğim Kuroko’nun yaptıkları imkansız değil, günümüz sporlarında da sıkça görüyoruz ve duyuyoruz. İşte şu oyuncu kendisini unutturdu arkadan sokuldu diye. Animede ise Kuroko için verilen tepkiler, bu çocuk oyunda mıydı, oraya nasıl geldi, nereye kayboldu gibi. Hadi buna da tamam ama bir kez yaptıktan sonra ikinci kez veya üçüncü kez Kuroko’nun ortadan kaybolması (sonuçta dikkati çekti artık) bana biraz doğaüstü gibi geldi. Biraz uzun yazdım ama bir kere dikkatimi çekti işte. Elbette normal basketboldan farklı daha değişik şeyler olacak ama benim prensibime göre üstün bir yetenek ile abartılık arasındaki çizgiyi de geçmeyecek. Son olarak; muhakkak ama muhakkak bir ikinci sezon şart. Anime maalesef yarım, sezon finali kıvamında bitiyor ve üstelik iki mucize nesil oyuncusu daha çıkmadı bile. Bu arada, (buradan sonrası hafif spoiler içeriyor, istemezseniz geçiniz) mucize nesilden karşımıza çıkan Aomine neslin yıldızı olarak lanse ediliyor. Adam gerçekten, güçlü, hızlı, çevik ve atletik. Durum böyle olunca daha henüz çıkmayan iki mucize nesil oyuncusu hakkında kafamda şimdi bu son ikisi daha mı zayıf olacak diye soru işaretleri oluştu. Gerçektende Aomine’den sonra son ikisini karşımıza nasıl çıkaracaklar bayağı bir merak ediyorum.

Kuroko no Basket’in çizimlerini ilk gördüğümde bana Bakugan’ı hatırlattı. Baktım aralarında bir bağ da göremedim ama nedense karakterleri bana ilk bölümlerde hep Bakugan’ı aklıma getirdi. Kötü bir şey değil elbette, çizimler kaliteli ve göze hoş geliyor. Ama saçlar yok mu… O saçlar beni yedi bitirdi :) Genelde kızlarda görmeye alışık olduğumuz saçlardaki renk cümbüşü bu sefer basketçi arkadaşlarımızda da var. Hele mucize nesil oyuncularına baktığımızda karşımıza resmen bir gökkuşağı çıkıyor.  Mavi, kırmızı, sarı, mor, yeşil… Ne ararsanız var:) Açıkçası tuhafıma gitti. Ben genelde hep gerçekçilikten yanayım ve bu kafaları görünce bayağı bir tebessüm ettim. Mor saçlı erkek yani, gel de işin içinden çık :) Son olarak animenin iki açılışı ve iki kapanışı mevcut. Benim favorim ilk açılış parçası. Bölümler esnasında çalan parçalarda gayet güzel ve atmosfere katkıları büyük. Her daim gaza getirmeyi başarabiliyorlar.

Kuroko no Basket, yukarıdaki paragraflarımda bahsettiğim gibi benim beklentilerimin bir hayli ötesinde, kaliteli ve sağlam bir anime olarak karşıma çıktı. Spor temalı ve özellikle Slam Dunk’tan sonra onun seviyesinde bir yapım arıyorsanız muhakkak Kuroko no Basket’e bir göz atın. Eğer benim gibi mangasından da devam etmek istiyorsanız animenin bittiği yer olan “Chapter 74’ten” devam edebilirsiniz.



4 Kasım 2012 Pazar

Humanity Has Declined

Yönetmen: Seiji Kishi
Stüdyo: AIC A.S.T.A.
Tür: Fantastik, Tuhaf
Yapım Yılı: 2012
Bölüm Sayısı: 12
Anime Puanı: 10/5.5














Humanity Has Declined (Jinrui wa Suitai Shimashita), post-apocalyptic, yani yaşanan bir felaket/kıyamet sonrası insanların yaşamını temel alan bir anime. Lakin kıyamet senaryolarından alışageldiğimiz gezegeni çöllerin kaplaması veya sular altında kalması, bitmeyen kış, radyasyon gibi durumlar yok. Aksine animede yaşanan felaketin ne olduğu anlatılmamıştır ve dünya yeşilliklerle, ormanlıklarla, harika manzaralarla kaplıdır. Etrafı saran bu güzel görüntülere karşın insan nüfusu azalmakta ve yiyecek sıkıntısı çekilmektedir. Fakat animede sanki herkes halinden memnun gibidir. Ayrıca bu değişik kıyamet sonrası dünya üzerinde “fairies” yani periler adı verilen küçük sevimli yaratıklar da yaşamaktadır. Denilene göre periler insanoğlunun evrim geçirmiş halidir ve bu yaratıklar hem teknolojik olarak hem de büyü olarak insanlardan çok ileridedir ve şekere çok düşkünlerdir. Eğlenmeyi çok seven perilerin insanlara pek bir zararı yoktur ama eğlenceleri bazen insanları müşkül durumda bırakabilmektedir ve eğer eğlencelerinin yoluna çıkarsanız sonuçlarına da katlanırsınız. İşte böyle garip bir dünyada başkarakterimiz, insanlarla periler arasında arabuluculuk görevi yapmaktadır. İşin garip yanı karakterimize (hatta animedeki çoğu karaktere) isim ile hitap edilmemektedir.  Genellikle periler tarafından Bayan İnsan, yine periler tarafından onlara şeker verdiği için Bayan Şeker veya torun diye çağırılmakta, kendisindense “ben” diye bahsetmektedir. Animede arabulucu karakterimizin 12 bölüm boyunca başından geçen yedi ilginç olaya tanıklık ediyoruz.

Kısa olan anime garip içeriği ile aslında iyi bir başlangıç yapıyor çünkü gerçekten işlenen konular tuhaf ve absürt. Az sonra bahsedeceğim sıra dışı çizimleri ve sevimli perilerle sizleri bir hayli şaşırtıyor ama ikinci veya üçüncü bölümden sonra animeye alışınca aslında pekte değişik olmadığını, daha doğrusu olumlu yönde pekiyi olmadığını fark ediyorsunuz. Tamam, içerik değişik ama senaryo bana göre iyi işlenememiş. Ortada koskoca garip bir dünya ve bu dünyayı kapsayan soru işaretleri (yaşanan kıyamet olayı nedir, periler tam olarak nereden geldi, neden dünya yemyeşil) dururken küçük bir köyde yaşayan bir kızın garip yaşamına kısa bir süreliğine tanıklık ediyoruz. İşte bir bölüm garip bir fabrikaya giriyorlar, bir bölümde manga falan çıkarıyorlar, diğer bir bölümde robotlar falan çıkıyor. İyi hoşta demek istediğim bu tarz şeyler çoğu animede karşımıza çıkabilecek şeyler. Animedeki absürt konuşmalar ve yerinde kullanılan mizah unsurları olmasa gerçekten pek izlenecek gibi değil. Şahsen ben animeyi bir gözüm dışarıda, dikkatimi tam veremeyerek izledim. Çünkü birkaç iyi espri, hareket dışında sizleri ekrana bağlayabilecek bir şeyi maalesef bulunmamakta.

Animenin şüphesiz en ilginç yanı çizimleri. Arka planlar sanki suluboya ile çizilmiş gibi bir hayli değişik ve göze hoş geliyor. Işıl ışıl yeşil tonları çok güzel kullanılmış ve animeye pekte yakışmış. Bu tarz çizimi en son Kemono no Souja Erin’de görmüştüm ama Humanity Has Declined’te bu çizim şekli biraz daha gözümüze sokulmuş. Kötü mü? Elbette değil, aksine dediğim gibi animenin en güzel yönü bu çizimler. 12 bölüm boyunca karşımıza bir açılış ve bir kapanış çıkıyor. Açılış parası bir hayli hareketli ve animeye yakışmış. Kapanış parçası ise benim daha da hoşuma gitti. Anime esnasında çalan parçalarda gayet güzel.

Humanity Has Declined sevimli çizimleri ve yine sevimli perileri dışında maalesef konu olarak pek bir şey vaat etmiyor. En azından ben animeden beklediğim verimi alamadım ve açıkçası anime için kötü demem ama önerebileceğimi de sanmıyorum.