24 Aralık 2009 Perşembe

Bamboo Blade

Yönetmen: Hisashi Saito
Stüdyo: AIC - ASTA
Tür: Komedi, Okul, Spor
Yapım Yılı: 2007
Bölüm Sayısı: 26
Anime Puanı: 10/8



Bamboo Blade’i klasik spor – komedi içerikli animelerden ayıran tek farkı, basketbol veya futboldan ziyade daha geleneksel bir dövüş sporu olan Kendo’yu konu almasıdır. Konusu ise diğer spor konulu aniemlerle benzerlik göstermektedir. Genç ve ekonomik sıkıntılar içinde yaşan Kojiro adındaki Kendo eğitmeni, günün birinde “senpai” olarak hitap ettiği (üst sınıftan olan ve saygı duyulan) Ishibashi ile bir bahse tutuşur. Bahsin konusu ise kendodur ve her iki öğretmen de beşer kişilik kızlardan oluşan takımları ile birbirleri ile maç yapacaklardır. Kojiro bahsi kabul eder fakat ortada bir sorun vardır çünkü okulunun kendo kulübünde sadece iki kız öğrenci olan Kirono ve Saya vardır. Anime klasik az elemanlı takım teması ile başlar ve bölümler ilerledikçe takım tamamlanır ve beş kişilik kız takımımız bölgesel ve ulusal turnuvalara hazırlanmaya başlar. Tabi bu hazırlanma sürecinde de birbirinden ilginç bir sürü olay yaşanır.

Dediğim gibi Bamboo Blade’in senaryosunda aslında yeni bir şey yok fakat karakterler ve hikâyenin akışı bu açığı kapatmaya başlıyor. Animenin temeli olan komedi unsuru ise tam kıvamında kullanılmış. Ne çok az, nede Ouran High School’daki gibi aşırı abartılı ve insanı bezdirecek şekilde fazla. Az sonra kısaca bahsedeceğim karakterlerin birbirinden farklı kişilikleri de seriye renk katıyor ve ortaya aslında oldukça iyi bir yapım çıkıyor. Serinin tek eksisi olarak ise konu olunan olayların fazla tatmin edici olmamasını söyleyebilirim. Yani demek istediğim bölümler oldukça eğlenceli bir atmosferde geçiyor ve kendo hakkında epey bilgi elde ediyorsunuz ama bir bütün olarak baktığımızda seri çok yüzeysel ilerliyor. Elbette böyle komedi ve spor unsurlu bir seriden fazla detay ve karışıklık beklenmez fakat yinede karakterlerin veya belli bir konunun üzerine durulabilirdi. Demek istediğim seride sürekli yeni olaylar gelişiyor ve gidiyor. Kısacası demek istediğim tek bir konuya odaklanılsa daha iyi olabilirdi.

Kendo takımımızın kızlarını tanıtacak olursam; Kirino Chiba takım kaptanıdır ve ikinci sınıftadır. Sarı saçları ve neşeli kişiliği ile takımını ayakta tutmaya çalışmaktadır. Sayako Kuwahara, namı diğer Saya da ikinci sınıf öğrencisidir ve biraz deli bir tiptir. Kafasına bir şey esti mi günlerce ortadan kaybolabilir. Miyako Miyazaki, namı diğer Miya-Miya sevgilisi Dan-kun’un yanında oldukça hanım bir karaktermiş gibi davransa da Dan-kun ortada olmadığı zamanlar ise asi ve ürkütücü yanını ortaya çıkarmaktadır. Tamaki Kawazoe, namı diğer Tama ise takımın gurur kaynağıdır. Takımın en iyisi olan Tama, dört yaşından beri kendo çalışmaktadır ve kısa boyuna rağmen hocaları bile rahatça yenebilmektedir. Son olarak takıma sonradan eklenen beşinci elemanımız ise Azuma Satori. Azuma kızımız da oldukça ilginçtir çünkü kendoda iyi olmasına rağmen dikkat bozukluğu vardır.

Görsel olarak Bamboo Blade dört dörtlük diyebilirim. Karakter çizimleri güzel ve komedi unsurları çok iyi kullanılmış. Müzikleri ise daha iyi olabilirdi. Açıkçası hem açılış parçası hem de kapanış parçası benim hoşuma gitmedi.

Sonuç olarak Bamboo Blade anime olarak fazla bir yenilik sunmuyor bizlere ama işlenişi ve animelerde pek rastlanmayan kendo sporunu bizlere sunması ile oldukça eğlenceli ve izlenmeye değer bir yapım.

10 Aralık 2009 Perşembe

Tokyo Magnitude 8.0

Yönetmen: Masaki Tachibana
Stüdyo: Bones
Tür: Dram
Yapım Yılı: 2009
Bölüm Sayısı: 11
Anime Puanı: 10/10



Daha şimdiden söyleyeyim, ne Berserk, ne GunGrave, ne Death Note, nede başka bir anime beni böyle çok derinden etkilememişti. Hem de basit ve günlük hayatımızın parçası olan bir konuyla; depremle…

Giriş paragrafında da bahsettiğim gibi Tokyo Magnitude 8.0’da konu deprem. Altıncı sınıf öğrencisi Mirai ve üçüncü sınıf öğrencisi Yuuki kardeştirler. Yaz tatili geldiğinde küçük Yuuki, Tokyo’ya bağlı yapay Odaiba adasındaki robot sergisine gitmek ister. Hem babası hem de annesi çalışmak zorunda olduğundan Yuuki’yi istemeden de olsa ablası Mirai sergiye götürür. Sergide Yuuki çok eğlense de, Mirai’ın pekiyi vakit geçirdiği söylenemez. Sergi çıkışı Yuuki tuvalete gitmesi gerektiğini söyler ve Mirai’da onu dışarıda bekler. İşte tam o an beklenmedik bir şey olur ve tam 8.0 büyüklüğünde bir deprem meydana gelir. Binaların çökmesini ve yerin çatlamasını korku ile izleyen Mirai, deprem bittikten sonra kardeşi Yuuki’yi aramak için çökmek üzere olan binanın içine girer. Burada daha önce de karşılaştığı ve bir motosikletli kurye olan Mari ile karşılaşır. Mirai ve Mari, Yuuki’yi binadan çıkarır ve beraber takılmaya başlarlar. Çünkü hem Mirai ile Yuuki’nin hem de Mari’nin evi aynı istikamettedir. Tabi evlerine ulaşmaları o kadar kolay değildir. Çünkü doğal olarak metrolar, otobüsler, kısacası hiçbir şey çalışmamaktadır. Hayat bir anda felç olmuştur ve tek gidiş yolu yayan olarak enkazların arasından geçmektir.

Tokyo Magnitude 8.0’ın konusu aslında oldukça basit ama işlenişi mükemmel ve oldukça gerçekçi. Mirai ve Yuuki ebeveynleri için endişe duyarken Mari de daha dört yaşında olan kızı ve annesi için endişelenmektedir. Bir yandan acaba yaşıyorlar mı, iyiler mi psikolojinde evlerine gitmeye çalışırlarken bir yandan da arşçı depremlerle ve yemek, sığınak gibi ihtiyaçlarla baş etmeye çalışırlar. Ortada öyle bir tablo vardır ki, her taraf neredeyse enkaz olmuştur ve ölü sayısı sürekli artmaktadır. Hayatlarında ceset görmemiş iki küçük çocuk eve gitme yolunda onlarca cesetle karşılaşmaktadırlar. Mari ise hem çocukları teselli etmeye çalışırken, bir yandan da kendi çocuğunun akıbetini merak etmektedir. Anlatmak istediğim, bir depremzedenin gözünden olayları izliyorsunuz ve senaryo akışı ile atmosfer öyle mükemmel ki kapılmamak elde değil.

Görsel olarak da anime oldukça kaliteli ve deprem sahneleri bir hayli etkileyici. Elbette ölen insanlar, kan gibi şeyler ekrana fazla yansıtılmıyor ama bahsettiğim gibi kurgu ve atmosfer öyle iyi ki bunlara gerek kalmıyor ve kendinizi gerçekten oradaymış gibi hissediyorsunuz. İnsanların yaralarını sarma ve hayatta kalma çabaları yetiyor da artıyor. Çizimlerde fena sayılmaz. Hele küçük Yuuki’nin yüz ve ağız ifadesine bayıldım diyebilirim. Müzikler de seriye çok iyi oturmuş. Açılış parçası fena sayılmaz ama Melody adındaki kapanış parçası çok güzel.

Özetle Tokyo Magnitude 8.0 şu ana kadar izlediğim en güzel anime ve beni ağlatmayı bile başarabilen tek anime diyebilirim. Hele ki son iki bölümde yaşananlara hüzünlenmemek elde değil, insanın gözleri istemese bile doluyor. Tokyo Magnitude 8.0’ın böyle harikulade bir anime olduğunu bilseydim çok ama çok daha önce izlerdim. 11 bölüm sizlere çok kısa gelebilir ama gerek konusu gerekse karakterlerin yaşadıkları bakımından 11 bölüm yeterli olmuş. Sonuçta kimse dünyayı kurtarmıyor, üstün maceralar, dövüşler yaşanmıyor. Üç depremzedenin Odaiba adasından evlerine gitmeye çalışmalarını ve yaşadıkları dramı büyük bir hayranlık ve içtenlikle izliyoruz. Uzun lafın kısası, her anime severin Tokyo Magnitude 8.0’ı mutlaka izlemesini öneririm. Çünkü bu denli gerçekçi, dram ağırlıklı ve yaşanmış veya yaşanması muhtemel bir olayı anlatan başka bir anime daha yoktur.

8 Aralık 2009 Salı

Speed Grapher

Yönetmen: Kunihisa Sugishima
Stüdyo: Gonzo
Tür: Aksiyon, Dram, Doğaüstü Güçler
Yapım Yılı: 2005
Bölüm Sayısı: 24
Anime Puanı: 10/9


Speed Grapher’de senaryo Saiga Tatsumi etrafında dönüyor. “Bubble War” adı verilen büyük savaşın üzerinden on yıl geçmiş ve bu savaş ekonomiyi derinden etkilemiştir. Öyle ki, zenginler artık daha da zenginleşmiş ve fakirler iyice dibe vurmuştur. Uzun lafın kısası, başta Tokyo olmak üzere tüm dünya paranın kontrolü altına girmiştir.

Saiga Tatsumi Bubble War’a katılmış eski bir savaş fotoğrafçısıdır. Savaşta çektiği fotoğraflarla ünlenmiş olan Saiga artık normal bir gazete için çalışmaktadır. Günün birinde patronundan gizli bir kulübün varlığını öğrenir. Üstüne üstün bu kulübe zenginler arasında bile sadece seçilmiş kişiler ve ultra zenginler girebilmektedir. Saiga bir şekilde bu kulübe sızmayı başarır ve olan bitenle şoka uğrar. Çünkü bu kulüpte üyelerin her isteği, arzusu hatta fantezisi yerine getirilmektedir. Saiga gizlice kulübü incelemeye devam ederken, tanrıça lakabı takılmış 15 yaşındaki Kagura’yı görür. Saiga, Kagura’dan çok etkilenir ve onun fotoğrafını çeker. Fotoğraf çektiği için foyası ortaya çıkan Saiga kulüp görevlileri tarafından sıkıştırılır. Kulübün sahibi gizemli Choji Suitengu ölüm emrini verecekken tanrıça Kagura, Saiga’yı dudaklarından öper. Kagura’nın Saiga’yı öpmesi ile beraber Saiga bir nevi değişime uğrar ve artık istediği zaman fotoğraf makinesi ile görüş alanındaki her şeyi yok etme gücüne kavuşur. Kendisine neler olduğunu anlayamayan Saiga, Kagura’yı da alarak kaçmaya çalışır ve kaçış yolunda Suitengu ile karşılaşır. Suitengu’ya kendisine ne olduğunu soran Saiga, “en gizli tutkun, arzun gerçeğe dönüştü” cevabını verir.

Speed Grapher’in konusu hem ilginç hem de oldukça ilgi çekici. Yani birisi sizi öpüyor ve karanlıkta yatan en uç arzunuz, hayaliniz gerçek oluyor. Seri boyunca Saiga ve Kagura kendilerinin ne olduğunu keşfetmeye ve mega – şirket Tennozu ve Suitengu’dan kaçmaya çalışıyorlar. Bölümler ilerledikçe sırlar açığa çıkıyor ve aslında tek sıra dışı insanların kendileri olmadıklarının farkına varıyorlar.

Speed Grapher’da atmosfer oldukça kaliteli ve ara sıra düşse de aksiyon hiç eksik olmuyor. Özellikle içerdiği şiddet ve kan bakımından aksiyon sevenleri bir hayli tatmin ediyor. Ayrıca içerdiği cinsel içerikli sahneler dolayısıyla bu animenin +18 olduğunu da belirtmek isterim. Çizimler bakımından da anime bir hayli gerçekçi ve abartıdan uzak, müzikler de kaliteli. Özellikle açılış parçası “Girls on Film” adlı parça çok hoş.

Kısacası Speed Grapher’e başlarken biraz şüphelerim vardı fakat bu şüpheler ilk üç bölüm sonra beğeniye dönüştü. Bilhassa Speed Grapher’den önce izlediğim ve pek beğenmediğim Guin Saga’nın üstüne ilaç gibi geldi. Özetle yetişkinlere hitap eden Speed Grapher’i türünü seviyorsanız izlemenizi öneririm.

7 Aralık 2009 Pazartesi

Hellsing

Yönetmen: Umanasuke Iida
Stüdyo: Gonzo
Tür: Vampir, Korku, Aksiyon
Yapım Yılı: 2001
Bölüm Sayısı: 13
Anime Puanı: 10/7


Hellsing, 2001 yılında çıkmış vampir temalı bir anime serisi. Zaman dilimi olarak konu günümüzde geçiyor diyebiliriz. İngiltere’de kraliçe adına çalışan Hellsing teşkilatı vampirleri avlayıp yok etmektedir. Lakin son zamanlarda teşkilatın baş ileri teknoloji ürünü olan bir çip sayesinde sonradan vampire dönüşmüş ucubeler ile başı derttedir. Hellsing Teşkilatı da bir yandan sonradan olma vampirlerle uğraşırken bir yandan da teşkilata sürekli çamur atmaya çalışan Vatikan teşkilatı olan Iskariot ve adamları ile uğraşmaktadır. Çünkü Iskariot Hellsing’in bünyesinde bulunan ve çok güçlü bir vampir olan Alucard’ı yok etmek istemektedir.

Serinin konusu anlattığım gibi. Ortada çipli ve oldukça tehlikeli olan vampirler vardır ve Hellsing teşkilatını yok etmek istemektedirler. Karakterlere gelecek olursak; serinin başkarakteri vampir Alucard. Kendisi kendi kişisel sebeplerinden ötürü Hellsing, doğal olarak insanlar için çalışmaktadır. Alucard çok büyük güçlere sahiptir ki bence biraz aşırı fazla. Neden diye sorarsanız; insan kafası kopunca bile ölmüyorsa artık bazı şeyler yavaş yavaş inandırıcılığını kaybetmeye başlıyor. Neyse, Alucard şimdi Hellsing başkanı olan Lady Inegra’nın babası tarafından yakalanmış, yirmi sene zindanda saklamıştır. Kendisi öldürmeyi çok sevmektedir ve özellikle silahlarını kullanmayı her daim tercih eder. Bir diğer başkarakterde az önce bahsettiğim Lady Integra Hellsing. Kendisi babası öldükten sonra teşkilatın başına geçmiştir. Bayan olmasına karşın oldukça sert ve taviz vermez bir kişiliğe sahiptir ve Alucard’ın efendisidir.

Ve gelelim diğer bir önemli karaktere. Kendisinin adı Seras Victoria ve bence oldukça lüzumsuz bir karakter. Bence sırf seride büyük gözlü ve affedersiniz ama iri göğüslü bir karakter olsun diye konulmuş. Serideki tüm olan biten ilgisi olmasa da hep onun üzerine yıkılmış ve aslında Victoria seride olmasa daha iyi olurmuş. Etrafta Alucard’ın peşinde efendim diye gezinen, zora geldi mi doğru dürüst silah bile kullanamayan bir karakter, Alucard’tan bile daha çok ön planda. Kısacası keşke Victoria olmasaymış diyorum.

Seriye teknik olarak bakacak olursak, hem görsel hem de işitsel olarak her şey gayet güzel ve yerli yerinde. Müzikler abartılı değil ve deyim yerindeyse cuk oturmuş. Son sözlerimi söylemem gerekirse, Victoria biraz daha arka planda olup daha çok Alucard üzerine yoğunlaşılsaymış çok daha iyi olabilirdi. Ama bu demek değildir ki seri kötü. İzlemenizi tavsiye ederim.

Bilinmesi Gerekenler;
1.Hellsing serisinin alternatif anlatımı olan Hellsing Ultimate adlı ovaları vardır.
2.Vampir Alucard’ın ismini tersten okuyunca Dracula ismi oluşmaktadır:)