31 Ekim 2011 Pazartesi

Chaos;Head

Yönetmen: Ishiyama Takaaki
Stüdyo: Madhouse
Tür: Gerilim, Aksiyon, Doğaüstü
Yapım Yılı: 2008
Bölüm Sayısı: 12
Anime Puanı: 10/7.5



Chaos;Head, 2008 yılında 5bp. ve Nitroplus tarafından piyasaya sürülmüş bir oyun olup Madhouse tarafından animeye uyarlanmıştır. 5bp. ve Nitroplus tarafından geliştirilen ve 2011 yılında animeye uyarlanan bir diğer oyun ise Steins;Gate’dir.

Chaos;Head’in konu itibariyle Shibuya’da geçiyor. Özel Suimei Akademisi’nde okuyan Nishijo Takumi, bir otaku ve asosyal bir tiptir. Tek başına bir konteynırın içinde yaşayan Takumi okula dahi zor gitmektedir. Öte yandan Shibuya’da “New Generation” adı verilen seri cinayetler işlenmektedir. Günün birinde Takumi bilgisayarda chat yaparken Shogun lakaplı birisi chat odasına giriş yapar ve Takumi’ye bir dizi resim linki yollar. Takumi gergin bir şekilde linklerden birine tıklar ve haç şeklindeki metal kazıklarla birisinin duvara çivilendiğini görür. Ertesi günün akşamında ise Takumi bir cinayete tanıklık eder. Pembe saçlı bir kız tıpkı bir gün önce gördüğü resimlerdeki gibi bir adamı duvara çivilemektedir. O andan itibaren ise Takumi’nin hayatı garipleşmeye, altüst olmaya başlar.

Chaos;Head bahsettiğim üzere Shibuya’da geçiyor ve Shibuya’nın çoğu yeri detayları ile birlikte animeye aktarılmış. Tabi isimleri biraz rötuşlanmış. Örneğin Takumi’nin arama motorunun adı Google değil Doodle. Veya McDonalds olmuş McDaynight gibi. Hikaye bakımından ise anime hızlı ve heyecanlı başlıyor. İşlenen esrarengiz cinayetler, Takumi’nin etrafında meydana gelen gariplikler derken 12 bölümün yarısını bir çırpıda izleyiveriyorsunuz. Öte yandan animenin son yarısında kurgunun izlediği seyir beni tatmin etmedi. İşin içine giren doğaüstü olaylar ve Takumi’nin acayip pısırık halleri bende biraz hayal kırıklığı yarattı. Ayrıca sonu da daha güzel olabilirdi. Yani demek istediğim anime çok iyi başlıyor ama pek iyi bitiremiyor.

Animenin çizimleri ise bana biraz tuhaf geldi. Arka plan ve mekan çizimlerinde sorun yok ama karakterler garibime gitti. Biraz eski duruyorlar. Hatta çoğunun yüz hatları da birbirine benziyor. Sanki peruk değiştirmişler gibi. Ayrıca animede ne renk saç ararsanız var. Mavi, pembe, sarı vs. :) Müzikleri ise çizimlerine göre daha kaliteli. Açılış ve kapanış parçaları gayet hoş ve anime esnasında çalan parçalar da uyumlu.

Sonuç olarak Chaos;Head pek benim beklediğim gibi çıkmadı. Steins;Gate’i izledikten sonra ve o animeye tam puan verdikten sonra karşıma çıkan Chaos;Head’in de aynı kalitede bir anime olduğunu sanmıştım ama bana göre ortalama kalitede bir anime olmaktan öteye gidemedi. Animeyi izlemeyin demem ama överek tavsiye de etmem.

21 Ekim 2011 Cuma

Blood-C

Yönetmen: Tsutomu Mizushima
Stüdyo: Production I.G
Tür: Aksiyon, Doğaüstü
Yapım Yılı: 2011
Bölüm Sayısı: 12
Anime Puanı: 10/4.5



Blood The Last Vampire ve Blood+’dan sonra Production I.G, senaryosunu CLAMP’ın ele aldığı yeni bir seri olan Blood-C ile Blood serisine bir yenisini daha ekledi. İçerik olarak ana karakterin adının “Saya” olması dışında Blood+ ile Blood-C arasında hiçbir bağlantı yoktur.

Saya Kisaragi, nazik ve biraz da sakar olan normal genç bir kızdır. Babası ile bir tapınakta yaşayan Saya kahveyi çok sevmekte, gündüzleri okula gitmekte, arkadaşları ile iyi geçinmekte ve geceleri de “Furukimono” adındaki (Eskiler anlamında, Türkçe çevirisinde Ata denilmiş) yaratıkları öldürmektedir. Bu yaratıklar bir nevi canavardır insan eti ile beslenmektedir. Saya da 12 bölüm boyunca bunlarla mücadele etmektedir.

Blood-C’nin hikâyesi ilk bakışta ilginç gelebilir ama kesinlikle değil. Animeye neden düşük puan verdiğime gelirsek; öncelikle animenin konusu gerçekten berbat. Bu Saya her gün canavar avlıyor, etraf kan gölüne dönüyor, insanlar ölüyor ama kimse hiçbir şey fark etmiyor. Gerçi bunun nedeni animenin sonunda belli oluyor ama animenin sonu ve olayların seyri daha da vahim. Bundan bahsedersem animenin dönüm noktasını söylemiş olurum bu yüzden söylemiyorum ama sonlara doğru hikâyenin akışı gerçekten gülünç. Son iki bölümde ortaya çıkan ve kim olduğunu zaten çok önceden tahmin edebileceğiniz vatandaş ve yaptığı açıklamaları ben gülerek izledim. Bir de her bölüm Saya’nın okul üniforması kan içinde kalıyor, yırtılıyor ama ertesi gün cillop gibi okula gidiyor. Bir de bu Saya karakterinin ruh hali gerçekten aptalca olmuş. Kız gidiyor yaratığı katlediyor ama ertesi gün şarkılar söyleyerek okula gidiyor, kafede hoşça vakit geçiriyor vs. Yani konu bütünlüğü gerçekten çok kopuk ve anlamsız. Ayrıca animenin adı Blood olduğu için sakın vampir beklemeyin. Abuk sabuk yaratıkların vampirlerle hiç alakası yok. İlk paragrafta da bahsettiğim üzere Blood+ ile Blood-C’nin tek ortak noktası Saya adının geçmesi. Kısacası demek istediğim, Blood-C’nin hikâyesi son zamanlarda gördüğüm en berbat senaryolardan birisi.

Blood-C’nin en güzel yanı ise dövüş ve katliam sahneleri. Dövüş sahneleri gerçekten estetik ve başarılı. Katliam sahneleri de çok iyi fakat sansür olayı olmasaymış mükemmel olurmuş. Kopan uzuvlar genellikle siyah veya beyaz çizgilerle sansürlenmiş ve çok fazla kan fışkırıyorsa buğu efekti kullanılmış. Televizyon için belki bu kadar şiddet fazla gelmiş olabilir ama muhakkak sansürsüz bir versiyonunun da yayınlanması gerekir.

Görsel olarak Blood-C çok başarılı. Bahsettiğim dövüş sahneleri ve şiddet unsuru çok güzel yansıtılmış. Çizimler bakımından tek beğenmediğim yanı Saya’nın orantısız saçları. O nasıl saç şeklidir, anlayamadım. Açılış ve kapanış parçaları da gayet başarılı ama bölümler esnasında çalanları pek beğenmedim.

Toparlamak gerekirse; Blood-C bana göre tam bir hayal kırıklığı ve Blood+’nın yanına bile yaklaşamaz. Animenin 12 bölüm olması ve şiddet sahnelerinin başarılı olması animeyi bir nebze izlenebilir kılsa da ortada adam gibi bir senaryo olmayınca bunların anlamı da kalmıyor.

Bu arada, Blood-C’nin Haziran 2012’de anime filmi çıkacakmış. Yarım biten sonu böyle tamamlamak niyetindeler. Ben izler miyim? Hayır.

15 Ekim 2011 Cumartesi

Gun x Sword

Yönetmen: Goro Taniguchi
Stüdyo: AIC A.S.T.A
Tür: Aksiyon, Mecha
Yapım Yılı: 2005
Bölüm Sayısı: 26
Anime Puanı: 10/7



Gun x Sword’ta hikâye Endless Illusion adlı gezegende geçiyor. Giydiği siyah smokini ve hiç çıkarmadığı şapkası ile Van adındaki gizemli bir adam, sevdiği kadın olan Elena’yı öldüren “Claw” yani pençe lakaplı adamı aramaktadır. Günün birinde Van’ın yolu Evergreen adlı bir kasabaya düşer ve Wendy ile tanışır. Wendy’nin kasabasının başı Lucky adındaki psikopat ve çetesi ile derttedir. Van biraz istemeyerek de olsa kasabaya “Dann” adındaki çok güçlü zırhı ile yardım eder. Bu arada zırhlar içine binilebilen, insan şekline benzeyen dev robotlardır. Çetenin lideri Lucky, Van’a Wendy’nin abisinin Claw tarafından kaçırıldığını söyler. Bunun üzerine Wendy de Van’a katılarak Claw’ın peşinde düşerler.

Gun x Sword’tun konusu çoğu animede karşınıza çıkabilecek cinsten. Nerede olduğu tam bilinmeyen bir kötü adam vardır ve bıraktığı izlerin peşinden birçok yeri dolaşan birkaç kişi bulunmaktadır. Gun x Sword’da da durum aynen böyle. Van ve Wendy kasaba kasaba dolaşarak düşmanlarını aramakta, bu arayış sırasında yeni insanlarla tanışmakta, yeni düşmanlar edinmektedir. Her bölüm ayrı bir kasabada geçmektedir ve her bölümün bir “boss” karakteri vardır. Animenin ortalarına kadar, yani Claw piyasaya çıkana kadar durum böyle. Ayrıca anime Trigun’a acayip şekilde çok benziyor. Yaşatılan western havası sanki Trigun’dan alınmış gibi. Hatta Gun x Sword için Trigun’un robotlu versiyonu diyebilirim. Bir de baş karakterimiz Van acayip bir şekilde Cowboy Bebop’taki Spike Spiegel’a benzemekte.

İçerik olarak ise Gun x Sword bayağı bir dengesiz. Bir bakıyorsunuz olay çok heyecanlı bir hal alıyor, bir bakıyorsunuz atmosfer yerlerde sürünüyor. Yani ben bazı bölümleri pür dikkat izlerken bazı bölümleri kese kese izledim. Bence 26 bölüm bu anime için fazla olmuş. 13 bölüm Gun x Sword için bana göre daha ideal olurdu çünkü bazı bölümler gerçekten sırf doldurma olmuş ve çok saçmalar.

Görsel olarak Gun x Sword, Trigun’un vahşi batı atmosferini ve Spike Spiegel’ın görünümünü alarak harmanlamış ve bizlere sunmuş. Fena da olmamış hani. Animenin çizimleri normal, göze batan bir şey yok. Müzikleri ise en büyük artısı. Öyle süper parçalar yok ama animeye çok yakışmış ve ortadaki atmosferi çok iyi yansıtıyor.

Özetle Gun x Sword western temalı, mecha içerikli orta halli bir anime. Trigun’u sevdiyseniz ve mecha’dan hoşlanıyorsanız bir göz atın derim.

1 Ekim 2011 Cumartesi

Ano Hi Mita Hana no Namae o Bokutachi wa Mada Shiranai

Yönetmen: Tatsuyuki Nagai
Stüdyo: A-1 Pictures
Tür: Dram
Yapım Yılı: 2011
Bölüm Sayısı: 11
Anime Puanı: 10/10



Uzun ve ilginç adıyla Ano Hi Mita Hana no Namae o Bokutachi wa Mada Shiranai veya Türkçe adı ile “O Gün Gördüğümüz Çiçeğin Adını Hala Bilmiyoruz”, altı eski çocukluk arkadaşının birbirleri olan ilişkilerini konu alıyor. Jintan, Menma, Anaru, Yukiatsu, Tsuruko ve Poppo küçüklüklerinde çok iyi arkadaştılar. Günün birinde bir kaza olur ve Menma hayatını kaybeder. Yaşanan bu trajediden dolayı grubun geri kalanları gün geçtikçe birbirlerinden uzaklaşmaya başlar ve en sonunda birbirlerinden koparlar. Aradan birkaç yıl geçer ve çocuklar lise çağına gelir. Jintan eve kapanık bir yaşam sürmektedir ama ansızın bir olay meydana gelir ve Menma’nın hayaletini görmeye başlar. Üstelik Menma da tıpkı kendisi gibi büyümüştür. Hayalet Menma’nın dediğine göre kendisinin hatırlayamadığı bir dileği vardır ve bu dileğin gerçekleşmesi için diğer eski arkadaşlarının da yardımına ihtiyacı vardır.

Bahsettiğim gibi anime Menma’nın ortaya çıkması ile eski arkadaşların bir araya gelmesini ve artık büyümüş olan çocukların geçmişi hatırlamalarını, birbirlerine olan sevgilerinin ve nefretlerinin yeniden ortaya çıkmasını, Menma’nın anısı, çocukların değişmiş kişiliklerini çok güzel bir şekilde ele alıyor. Özellikle karakterler üzerinde çok iyi durulmuş ve her birinin yaşadıkları çok iyi işlenmiş. Bu altı arkadaşı kısaca tanıtacak olursam;

Jinta “Jintan” Yadomi: Geçmişte gruplarının lideri olan ve enerjik tavırları ile dikkat çeken Jintan artık okula gitmemekte, hatta evden bile çıkmamaktadır. Sert ve üzgün haliyle içine kapanık bir yaşam sürmektedir.

Meiko “Menma” Honma: Grubun en saf ve kalbi temiz kızı olan Menma, geçirdiği bir kaza sonucu ölünce diğer arkadaşlarının arkadaşlıkları da onunla beraber ölmüştür. Menma bir hayalet olarak geri dönmüştür ve hatırlayamadığı bir dileği vardır.

Naruko “Anaru” Anjo: Gözlüklü, çekingen ve utangaç olan Anaru büyüdükten sonra kısa etekler giymeye, makyajlar yapmaya ve eğlence düşkünü kızlarla takılmaya başlamıştır.

Tetsudo “Poppo” Hisakawa: Küçüklüğünde Jintan’nın dibinden ayrılmayan, ona hayranlık duyan, ufak tefek bir çocuk olan Poppo, boy ve kilo olarak artık grubun en irisidir. Part-time işlerde çalışarak biriktirdiği paralarla dünyayı gezmeye çalışmakta ve eskiden arkadaşlarıyla takıldıkları kulübede yaşamaktadır.

Atsumu “Yukiatsu” Matsuyuki: Sessiz bir çocuk olup Jintan’ın hınzırlığına ayak uydurmakta zorlansa da grupla takılmayı seven Yukiatsu artık özel ve zekilerin gittiği bir liseye gitmektedir ve insanlara ayıracak pek vakti yoktur.

Chiriko “Tsuruko” Tsurumi: Yukiatsu ile aynı okula gitmektedir (ve belki de Yukiatsu’nun tek arkadaşıdır) ve küçüklüğünde olduğu gibi mantığı ile hareket etmeyi seven birisidir.

Atmosfer olarak anime tamamen konuşmalara dayanıyor. Yani öyle aksiyon yanı ve komedi unsurları yok. Dram yönü ağır olan anime ilk bakışta öyle gözükmese de aslında yetişkinlere hitap ediyor diyebilirim. Çünkü çocukların karmaşık ilişkileri ve yaşananlar sizi ya sıkabilir ya da alıp götürebilir. Tahmin edebileceğiniz üzere ben ikinci kategoriye giriyorum ve özellikle son bölümlerde yaşanan duygu selinde insanın gözleri sulanmıyor değil.

Çizimleri bakımından anime oldukça kaliteli. Arka planlar ve ışıl ışıl renkler çok güzel harmanlanmış. Seslendirmeler de bir o kadar başarılı. Özellikl Menma’nın seslendirmesi çok sevimli. Animenin açılış ve kapanış parçaları da anime ile çok uyumlu.

Sonuç olarak Ano Hi Mita Hana no Namae o Bokutachi wa Mada Shiranai dram yönünden oldukça etkileyici bir anime ve benim çok hoşuma gittiğimden tam puan vermeyi layık gördüm. Steins Gate’den sonra üst üste ikinci tam puanımı vermem ise herhalde binde bir kere yaşanacak bir tesadüftür:) Eğer sizi duygulandıracak sevimli bir anime arıyorsanız bu anime aradığınız anime olabilir.