18 Ocak 2012 Çarşamba

Usagi Drop

Yönetmen: Kanta Kamei
Stüdyo: Production I.G
Tür: Komedi, Dram
Yapım Yılı: 2011
Bölüm Sayısı: 11
Anime Puanı: 10/9



Daikichi Kawachi, 30 yaşında, ailesinden uzakta tek başına yaşayan ve işinde de çalışkan sayılabilecek kendi halinde birisidir. Daikichi’nin tüm hayatı anne tarafından dedesinin ölmesi ile değişecektir. Merhum dedesinin evine vardığında bahçede altı yaşlarında bir kız görür. Daikichi bu kızı ilk olarak kuzeninin uzun zamandır görmediği kızı zanneder fakat yanılmaktadır. Çok geçmeden annesinden bu kızın dedesinin “gizli ilişkisinin” ürünü olduğunu öğrenir. Tüm aile bu olay yüzünden şoktadır. Rin adındaki, altı yaşındaki bu kız Daikichi’nin bir nevi teyzesidir. Rin’in annesi ise ortalarda yoktur. Tüm aile Rin’in bakımını kimin üstleneceğini tartışır ama esasında da kimse Rin’i istememektedir. Rin’i yurda verme lafı geçince de Daikichi daha fazla dayanamaz ve Rin’e kendisinin bakacağını söyler. Doğal olarak kimse yalnız yaşayan ve bekar olan bir adamdan bunu beklemez ama Daikichi kararlıdır ve eski hayatını geride bırakıp Rin ile yeni bir hayata başlamak için Rin’i evine alır.

Usagi Drop’un bir hayli sıra dışı bir konusu var. Kimse yaşını başını almış bir dedenin bu saatten sonra çocuk yapacağını hayatta tahmin etmezdi ve ortaya Rin gibi sevimi bir kız çıkmıştır. Anime Daikichi ve Rin’in birbirleri ile olan ilişkilerini, Rin’in yeni hayatına alışması, Daikichi’nin “pat” diye bir nevi baba olması ve bir çocuğa bakmaktaki zorlukları teker teker öğrenmesini, çocuk sahibi olmanın neşesini anlatmaktadır. Yaklaşık 7. bölüme kadar anime çok iyi bir performans sergilerken son bölümlerde ise bir düşüş gözleniyor. Çünkü ilginç gelen olaylar artık sıradanlaşıyor. Anlatmak istediğim, Daikichi’nin eski hayatından tamamen kopması (her gece içmeler, eve geç dönmeler gibi), Rin’in Daikichi ve ailesi ile giderek samimileşmesi son bölüme kadar devam ediyor ama son dört bölüm artık olaylar sıradan bir hal alıyor. Anime artık size ilginç gelmiyor, günlük hayat işleyen bir animeye dönüşüyor. Fakat senaryodaki bu düşüşe rağmen animeye 9 vermeyi uygun gördüm çünkü anime her şeye rağmen kendisini izlettiriyor. Zaten 11 olmasından dolayı gayet rahat bir şekilde seriyi bitirebiliyorsunuz.

Usagi Drop’un 11 olan bölüm sayısı aslında daha fazla olabilirmiş çünkü anime yarım. Yarım değil de sezon finali şeklinde. Mangasını araştırdım, animenin bittiği yerden sonra araya 10 sene giriyor ve Rin’in liseli hali karşımıza çıkıyor. Belki böyle olmamsı çok daha iyi olmuştur çünkü dediğim gibi son bölümlerde ufaktan da olsa bir düşüş var. Yani yakında karşımıza Usagi Drop’un ikinci sezonu çıkabilir.

Çizimleri bakımından Usagi Drop oldukça kaliteli bir anime. Ayrıca animenin açılış parçası başlamadan gösterilen ve yaklaşık 20 saniye civarında süren, ön giriş diye adlandırabileceğim yerlerin çizimleri sanki boya kalemleri ile çizilmiş gibi karşımıza çıkıyor ve bu da çok güzel bir ayrıntı olmuş. Alttaki screenshotun ilk resmine bakarsanız ne demek istediğimi daha iyi anlayabilirsiniz. Animenin müzikleri de olukça güzel fakat ben açılış parçasını pek beğenmedim. Bana biraz fazla çocuksu geldi. Kapanışı ise gayet güzel.

Kısacası Usagi Drop bana göre oldukça başarılı bir anime. Eğer başladığı gibi bitirseydi 9.5, hatta 10 bile verebilirdim. Günlük hayat türünde, içerisinde dram da bulunan, komedi de bulunan animelerden hoşlanıyorsanız sakın kaçırmayın derim.

13 Ocak 2012 Cuma

Trigun: Badlands Rumble

Yönetmen: Satoshi Nishimura
Stüdyo: Madhouse
Tür: Aksiyon, Komedi
Yapım Yılı: 2010
Bölüm Sayısı: Film
Anime Puanı: 10/7



Anime serisinden 12 yıl sonra çekilen Trigun: Badlands Rumble adlı film bir banka soygunu ile başlıyor. Yaptığı hırsızlıkları sanat olarak gören ve en büyük mutluluğu hırsızlıktan sonra kurbanının aldığı surat ifadesi olan Gasback, son soygununda ekibinin ihanetine uğrar. Kendisini yeni lider ilan eden Cain tam Gasback’ı vuracakken insanımsı tayfun lakaplı Vash olaya müdahale eder. Sonuçta Cain ve diğerleri Gasback’a ihanet ederek tüm para ile kaçar ama Vash’in müdahalesi sayesinde kimse ölmeden olay son bulur. Asıl hikaye ise 20 yıl sonra başlıyor. Cain çaldığı paralar ile kendi şehrini kurmuştur ve şehrin ortasına da dev bronzdan heykelini dikmiştir. Fakat aldığı bir duyuma göre yirmi yıl aradan sonra Gasback geri dönecektir ve Cain’in gözünde tüten bronz heykelini çalacaktır. Bu yüzden Cain tüm şehrini korumalar ve kelle avcıları ile donatır. Gasback’ı canlı veya ölü getirecek olana da 5 milyar dolar ödül verilecektir. Öte yandan Amelia adında gizemli bir kız da Gasback’ın peşindedir. Ayrıca bronz heykeli sigortalayan şirketten Milly ve Meryl de olayları önleyebilmek için şehirdedir. Tabi Vash da olayların en ortasındaki yerini çoktan almıştır.

Baştan söylememde fayda var, anime filminin konusunu ben pek beğenmedim. Daha doğrusu sıradan buldum. 12 yıl aradan sonra çekilen bir anime filminden ben daha fazla bir şey, daha ayrıntılı bir senaryo beklerdim. Oysa film öyle sıradan, sanki ova, ara bölümmüş gibi bir şey olmuş. Tek tesellimiz ise tüm orijinal karakterlerin orijinal seslendirmecileriyle uzun bir süre sonra tekrar karşımıza çıkmış olmaları. Bu arada, film tahminlerime göre anime serisinin ortaları ile son bölümleri arasında bir yerde geçiyor çünkü (dikkat büyük spoiler) serinin son bölümlerinde ölen Wolfood da tekrar karşımıza çıkıyor.

Aksiyon sahneleri bakımından Trigun filmi başarılı sayılır. Bıçaktan bazukaya kadar birçok kesici, delici, patlayıcı, uçurucu aletler ile aksiyon dolu sahneler yaşanıyor. Tabi Vash sayesinde (Love&Peace) kimse ölmüyor. Vash’tan da bahsedecek olursak; kendisi hiç değişmemiş. İlk başta kırmızı uzun paltosu ve yuvarlak sarı gözlükleri ile Alucard’a rakip olarak gözükse de mizahi diyaloglarını ve şaklabanlıklarını hiç eksik etmiyor. Komedi unsurları tamam, animeye oldukça iyi renk de katıyor ama diğer Trigun anime serisi incelememde de bahsettiğim gibi Vash’ın bu laçka hallerini ben pek sevmiyorum. Bu yüzden benim gözümde Wolfood çok daha iyi bir karakter.

Anime filminin çizimleri elbette 98 yapımı seriden daha iyi. Kare ekrandan geniş ekrana geçilmiş, çözünürlük arttırılmış ve renkler daha keskin bir ton almış. Karakterlerden Milly’nin çizimi ise beni açıkçası rahatsız etti. Kızın uzun boyuna birde uzun surat çizmişler ki gözlere şenlik. At gibi suratına iki kocaman da göz kondurunca açıkçası kötü durmuş. Filmin müzikleri ise vasat. Özellikle sonlara doğru çalan parça Trigun’nun atmosferinden ziyade Monkey Islan serisine daha iyi gider.

Özetle Trigun: Badlands Rumble sıradan, ara bölüm niteliğinde bir film olmuş ve pek bir şey vaat etmiyor. Ancak Trigun hayranlarına hitap ediyor.

11 Ocak 2012 Çarşamba

The Legend of the Legendary Heroes

Yönetmen: Itsura Kawasaki
Stüdyo: Zexcs
Tür: Fantastik, Macera
Yapım Yılı: 2010
Bölüm Sayısı: 26
Anime Puanı: 10/8



Fantastik bir dünyada, kılıç dövüşlerinin yanında büyünün de etkin rol oynadığı bu dünyada Ryner Lute tembel bir büyü ustasıdır. Roland İmparatorluğu’nun Büyü Akademisi’nde Sion Atsal ile tanışır. Sion, günün birinde tahta çıkacağını ve ülkesini doğru yola sokacağına dair ant verir. Ryner’a da tahta geçtikten sonra yanımda olur musun diye sorar. Tam olarak evet demese de Ryner olur manasında cevaplar verir ve nitekim bir gün Sion, Roland İmparatorluğu’nun tahtına oturur. Ryner’a da kral olarak ilk görevini verir. Bu göreve göre kralı korumakla yükümlü saygın Eris ailesinden Ferris’i de yanına alarak antik hero (kahraman) kalıntılarını aramak için yola koyulur.

The Legend of the Legendary Heroes’in en büyük artıları konusu ve karakterleri. Konu bakımından anime yukarıda anlattığım gibi başlasa da giderek derinleşiyor ve işin içine sürekli yeni şeyler giriyor. Ryner’in gözlerinde barındırdığı “Alpha Stigma” adlı gücü, diğer Alpha Stigma taşıyıcıları, Roland İmparatorluğu’nun halkla ve soylularla ilişkisi, Estabul, Gastark, Nelfa, Strohl gibi diğer ülkelerin stratejileri, perde arkasında yaşanan entrikalar, güç ve denge oyunları derken bir bakmışsınız kendinizi kaptırıvermişsiniz. Animenin boşuna dört adet light novel’i (genellikle gençlere hitap eden, mangalara da ilham kaynağı olan romanlar), dört adet mangası bulunmuyor. Anlatmak istediğim animenin konusu bir hayli derin ve dallanarak da gidiyor. Doğal olarak 26 bölüm animeye yetmemiş. Hatta son bölümler sezon finali kıvamında olsun diye iyice sapıtılarak çoğu şey üst üste bindirilmiş. Öyle ki son üç – dört bölümde benim anlayamadığım birçok olay oldu, sadece son iki bölüm çıkan karakterler falan ekrana geldi. Yani anlayacağınız anime yarım ve yakalanan harika atmosfer ve müthiş hikaye bölüm yetmezliğinden dolayı darmadağın.

Animenin bir diğer artısı da karakterleri. Animede buradan sayamayacağım kadar çok karakteri var. Hem de öyle uyduruk, yan karakter gibi de değil. Her birinin kendi has özellikleri, kendine has karizması bulunuyor. Hatta anime esnasında birçok kez şu şunla karşılaşsa, şunun karşısına şu çıksa, şunla şu bir karşı karşıya gelse diye aklından geçiriyor insan. Ryner, Sion ve Ferris ana karakterler olsa da diğerlerinin de onlardan aşağıya kalır yanı yok.

The Legend of the Legendary Heroes’un çizimleri klasik anime çizimleri ve fena değiller ama animenin parlaklığını beğenmedim. Yani anime gereğinden fazla parlak ve ekran buğulu. Bu yüzden ilk başlarda alışmakta biraz zorluk çektim. Bunun dışında normaller. Müzikler de başarılı sayılır. İlk açılış ve kapanış parçaları güzel, ikinci açılış da idare eder ama ikinci kapanış bana göre çok kötü olmuş.

Sonuç olarak The Legend of te Legendary Heroes benim beklediğimden daha iyi bir anime çıktı ve konunun yarım kalması ile çizimlerindeki muğlaklık dışında pek bir sorunu yok. Fantastik – macera türü sevenlere, büyü ile arası iyi olanlara önerebilirim.