21 Eylül 2012 Cuma

Full Metal Panic!

Yönetmen: Koichi Chigira, Yasuhiro Takemoto
Stüdyo: Gonzo, Kyoto Animation
Tür: Aksiyon, Komedi, Mecha
Yapım Yılı: 2002 - 2005
Bölüm Sayısı: 24 + 13
Anime Puanı: 10/4.5


















90 yılların sonunda geçtiğini tahmin ettiğim animenin ana karakteri Sosuke Sagara. Kendisi terörizme ve uyuşturucu ticaretine savaş açmış özel bir askeri organizasyon olan Mithril’in üyesidir. Profesyonel bir “Arm Slave” (bildiğiniz içinde oturularak kontrol edilen dev robot) kullanıcısı ve birinci sınıf bir asker olan Sosuke’nin son görevi ise diğerlerinden biraz farklıdır. Görevi takım arkadaşları Kurz Weber ve Melissa Mao ile lise öğrencisi Kaname Chidori’yi gizlice korumaktır. Görev gereği Chidori’nin okuduğu liseye yazılan Sosuke artık enerjik Chidori’nin gölgesi olacaktır çünkü Chidori aslında sıradan bir kız değildir ve karanlık güçler de onun peşindedir.

Full Metal (veya Fullmetal) Panic’in konusu aslında klişe. Çatışmadan çatışmaya koşmuş kahraman bir asker ve korumakla görevliği olduğu normal kız. Neden bu kadar düşük puan verdiğime (hatta bugüne kadar yapılmış tüm incelemelerde en düşük notu bile vermiş olabilirim) gelirsek; klişe konusunun da elbette biraz etkisi var ama bilindik senaryoları tekrar tekrar işleyerek harikalar yaratan animeler de yok değil. Düşük puan vermemin sebebi animenin bana sanki 3. sınıf bir aksiyon hissi uyandırmasıdır. Full Metal Panic konusu bir yana aksiyon sahneleri ve karakterleri ile bana çok zorlama yapılmış bir anime gibi geldi. Aksiyon sahnelerinden ben hiç zevk alamadım. Gerek Arm Slave robotları gerekse birebir olsun dövüş sahneleri bana çok yapmacık ve sıkıcı geldi. Animeyi sevenler bana şimdi tepki gösterebilir, sunduğu mazeretlere bak diyebilir ama sarmadı mı sarmıyor işte. Anlatmak istediğim, Full Metal Panic bana bayat geldi ve 9. bölümden sonra da animeyi bırakmaya karar verdim. Kim bilir, belki esas konu o zaman başlıyordur ve anime toparlanıyordur ama dokuz bölüm boyunca anime bana hiç zevk vermiyorsa ya bende ya da animede bir sorun var derim ben:) Tabi bir de karakterler var. Chidori hariç çoğu karakteri de ben beğenmedim. Sosuke ana karakter olarak çok itici. Hal ve tavırları, her yerde sergilediği askeri tavırları ile ben onunla empati kuramadım. Ayrıca kötü adam Gauron da berbat bir karakter. Gerçek bir kötü adam dediğin ya “çıktı aslan, bakalım şimdi ne yapacak” dedirtir ya da “bir geberemedi gitti” gibi sanki sizin de düşmanınızmış gibi hissettirir. Lakin Gauron çıktığında ben yine mi şu berbat adam çıktı deyip sıkıntıya giriyordum. Animenin artısı olarak ise komedi yanını gösterebilirim. Az olan komedi yönü başta Chidori ile çok iyi işlenmiş. Yani komedi yönü gerçekten komedi olmuş.

Çizimleri ile Full Metal Panic sizlere eski tarz anime havasını güzel yansıtıyor. Renkli saçlar ve kocaman gözlerle buram buram nostalji kokuyor animenin ilk sezonu. Ve her ne kadar aksiyon sahnelerini beğenmesem de ortamı ve verilmek istenen havayı iyi vermiş. Müzikleri için de pek söyleyecek bir şeyim yok. Fena olmayan bir açılış ve kapanışa sahip animenin bölümler esnasında çalan parçaları da fena sayılmaz.

Kısacası Full Metal Panic beni hiç sarmadı ve dediğim gibi sanki 3. sınıf bir Steven Segal filmi izliyormuşum gibime geldi. Dolayısıyla ikinci sezona hiç girmedim bile. Eğer eski tarz ve en önemlisi Mecha’dan hoşlanıyorsanız benim aksine belki animeyi beğenebilirsiniz ama benim için Full Metal Panic kötü bir deneyim oldu. Ayrıca Full Metal Panic’in “Fumoffu” adı altında sadece komedi olarak çekilmiş, ova tadında 11 bölümlük bir serisi daha bulunmakta. Belki ben sadece bu seriyi izlemeliydim:)




14 Eylül 2012 Cuma

Ano Natsu de Matteru

Yönetmen: Tatsuyuki Nagai
Stüdyo: J.C. Staff
Tür: Komedi, Romantizm
Yapım Yılı: 2012
Bölüm Sayısı: 12
Anime Puanı: 10/7

 



Kaito Kirishima, artık birçok animeden alıştığımız üzere sıradan bir lise öğrencisidir. Bir akşamüstü dedesinden kalma kamerasıyla etrafı çekerken ansızın havadan gelen bir ışık dalgası görür ve ışığın yarattığı etki ile barajdan aşağıya düşer. Elbette kötü son gerçekleşmez ve Kaito gözlerini evinde, odasında açar. Tek hatırlayabildiği ise hayal meyal barajdan düştüğü ve bir elin onun elini tuttuğudur. Ertesi gün ise okulu yeni bir kız öğrencinin dedikodusu ile çalkalanmaktadır. Ichika Takatsuki adlı yeni kız fiziksel özellikleri ile herkesin dikkatini çekmektedir. Bu arada, Kaito ve arkadaşları yaklaşan yaz tatilinde kendi aralarında bir film çekmeye karar verirler ve biraz da şansla da olsa bu filme yeni kız Ichika ve onun ilk arkadaşı garip Remon (veya Lemon) Yamano da dahil olur. Böylelikle beş kişilik bir arkadaş gurubu önceleri film çekmeye başlasa da günler geçtikçe birbirleri ile olan arkadaşlıkları, Ichika’nın sırrı ve aşkları derken film olayı gölgede kalmaya başlar ve ilişkiler ön plana çıkar.

Anno Natsu de Matteru (Waiting in the Summer) adlı anime hızlı bir giriş ile start alıyor. Ichika’nın dünya dışından gelmesi (spoiler sanmayın, daha ilk bölümden beri belli çünkü) ve etrafına uyum sağlamaya çalışması ve en önemlisi Kaito ile karşılaşması falan çok hoş. Fakat 4. ve 5. bölümden son iki bölüme kadar anime tam bir klişe olan o onu seviyor, onu seven diğerini seviyor, sevilen de ötekini seviyor olayına bürünüyor ve açıkçası ilk bölümlerde aldığım tadı bir daha alamadım. Ichika’nın olayı tamamen arka plana itiliyor ve tamamen aşk üçgenlerine, hatta dikdörtgenlere ağırlık veriliyor. Son iki bölümde de yine Ichika’nın olayına dönüp fena da olmayan bir sonla anime sona eriyor. 12 bölüm animeye tam yetmiş çünkü daha fazlası şahsen bana fazla gelirdi. Pozitif olarak ise animenin komedi yönü hoş ve hafiften dekolte olayları ile güzel süslenmiş. Ayrıca Ichika’nın MIB’ten (Men in Black) korkması falan küçük ama hoş bir ayrıntı olmuş. Bu arada, sanırsam anime doksanlı yıllarda geçiyor çünkü bir tane bile bilgisayar veya cep telefonu göremedim.

Animenin çizimleri hoş ve klasik anime çizimleri. Rengarenk saçlar ve kocaman gözlerle göğüsler yine bizlerle. Mekan çizimleri güzel, anime yaşatman istediği atmosferi çizimleri ile yansıtmayı başarmış. Tek dikkatimi çeken yaz tatili olmasına rağmen bazı günler yine üniformalarını giyiyorlar. Hani film çekmek için diyorum, giydikleri bölüm kameraya el sürmüyorlar. Yani yaz tatilinde olacaksın da mecbur olmadıkça üniforma giyeceksin? İlgincime gitti. Müzikler ise orta şekerli, açılış ve kapanışta sevmesem de animeye uygun müzikler seçilmiş. Bölümler esnasında çalan parçalar da hiç fena değil. Seslendirmelerde ise Kanna’nın seslendirmesi benim çok hoşuma gitti. Hanazawa Kana’dan sonra en beğendiğim ikinci seyyu Ishihara Kaori oldu diyebilirim.

Ano Natsu de Matteru internette gördüğüm kadarı ile Onegai Teacher ile sıkça karşılaştırılmış ve kaba olacak ama çakması olarak nitelendirilmiş. Zaten Ano Natsu de Matteru’nun ekibinde Onegai Teacher ve Onegai Twins’te görev yapmış birkaç kişi mevcut. Gerçekten çok mu benziyor, çok mu kırpılmış bilemem çünkü Onegai serilerini ben izlemedim ama Ano Natsu de Matteru’yu tek başına ele aldığımda anime bence sade, ancak alternatif olabilecek kaliteye sahip vasatı ancak geçmiş bir anime.

6 Eylül 2012 Perşembe

Chihayafuru

Yönetmen: Morio Asaka
Stüdyo: Madhouse
Tür: Günlük Hayat, Kart Oyunu
Yapım Yılı: 2011
Bölüm Sayısı: 25
Anime Puanı: 10/8
















Seriye ismini de veren Chihaya Ayase’nin 6.sınıfa kadar olan tek hayali model olan ablasının büyük başarılara imza atmasıydı. 6. sınıftayken Chihaya, Arata Wayata adlı kendi halinde, sessiz bir genç ile tanıştıktan sonra kendi büyük hayaline de kavuşur. Arata tutkulu bir “karuta” oyuncusudur. Basit bir anlatımla karuta bir kart oyunudur ve karuta oynarken hız, dikkat, hafıza ve reaksiyon vermek çok önemlidir. Chihaya, Arata’nın karuta’yı tutkulu bir biçimde oynamasından çok etkilenir ve bir diğer arkadaşı Taichi Mashima ile beraber karuta oynayama başlar. Artık Chihaya’nın da tek ve kendisine ait olan bir hayali vardır; nasıl Arata erkeklerde en iyi karuta oyuncusu unvanı olan “Master” yani Usta olmak istiyorsa Chihaya da kadınlara verilen unvanı ile “Queen” yani Kraliçe olmak istemektedir. Chihaya, Arata ve Taichi’nin sıkı arkadaşlığı ne yazık ki çok uzun sürmez. Arata kişisel sebepten dolayı ve Taichi de iyi bir okula gidebilmek için beraber okudukları okuldan ayrılırlar. Şimdi Chihaya liseye gitmektedir ve aradan üç sene geçmiştir. İlk bakışta manken ablası gibi güzelliği ile herkesin dikkatini çekse de aslında sakar ve derslerinde pek başarılı değildir ama iyi bir karuta oyuncusu olma yolunda önemli adımlar atmıştır. Üstelik üç sene aradan sonra Taichi ile yeniden aynı lisededir. Arata’dan haber alamasa da Taichi ile aynı okulda olmaktan mutluluk duyan Chihaya, ondan okulda bir karuta kulübü açmasına yardım etmesini ister. Lakin kulübün kurulması için üç kişi daha gerekmektedir ve küçük bir kulüp olarak kurulan karuta kulübünün maceralarının temeli de böylece atılmış olur.

Chihayafuru anlayacağınız üzere karuta adlı oyunu temel alan bir anime ve olaylar tamamen karuta etrafında gelişiyor. Ama anime buna rağmen sizi karuta ile pek fazla boğmuyor. Yani demek istediğim kuralları ile olsun her en ince ayrıntısına falan girilmemiş ve oyun daha ziyade yüzeysel olarak ele alınmış. Zaten durum tam tersi olsaydı Chihayafuru’yu sonuna kadar izleyebileceğimi hiç zannetmiyordum. Örneğin Saki adlı animede temel alınan oyun Mahjong’tu ve acayip ayrıntısına girilmişti, öyle ki o incelememde Mahjong bilmiyorsanız izlemeyin demiştim. Bu animede ise karuta bilmeseniz de animeden zevk alabilirsiniz. Ha, karuta adlı oyunda anlamadığım noktalar var mı? Elbette var, ama yapılmak isteneni ve amacı bildiğiniz için pek fazla anlamasanız da oluyor. Yani kısacası demek istediğim, Chihayafuru’yu izlemek için karuta bilmenize gerek yok. Şahsen ben animeye başlayana kadar karuta ismini bile duymamıştım ama animeye büyük bir tutkuyla olmasa da severek ve sıkılmayarak izledim.

Anime genel olarak kaliteli bir çizgide ilerlese de ufak tefek hatalar, daha doğrusu tuhaflıklar gözüme çarpmadı diyemem. Misal 6. sınıftayken küçücük olan çocuklar sadece üç sene içinde nasıl bu kadar dev gibi oldular, anlayamadım. Bana göre biraz fazla uzamışlar:) Ayrıca Chihaya’nın her karuta mücadelesinden sonra şak diye olduğu yere yığılıp uyuması açıkçası saçma. Chihaya’ya değişik bir özellik katılmak istenmiş ama bence olmamış. Böyle ufak tefek şeyler dışında animede göze batan büyük hatalar yok. Anime güzel ve en önemlisi gerçekçi bir çizgide ilerliyor. Yani diğer çoğu spor veya başka oyun temalı animelerdeki gibi sıfırdan başlayıp hemen zirveye ulaşma olayı Chihayafuru’da yok. Chihaya bir Tsubasa veya bir Yugi değil. Chihaya ancak üç sene içinde A sınıfı bir karuta oyuncusu olmayı başardı (spoiler sanmayın ilk iki bölüm Chihaya ve arkadaşlarının küçüklüğü iken üçüncü bölümden sonra günümüze, yani üç sene sonrasını konu alıyor.) ve sanmayın ki Chihaya ve ekibi her kupaya takip. Anime daha çok karakterlerin karutaya olan tutkusunu, çabalarını ve kendilerini nasıl geliştirmeye çalıştırdıklarını konu alıyor. Ayrıca 16. bölüm de bir tekrar bölümü olarak karşımıza çıkıyor.

Görsel olara Chihayafuru oldukça kaliteli bir anime. Özellikle Chihaya çok sempatik ve hoş bir karakter. Lakin animede karakterler bakımından küçük bir dengesizlikte bulunmakta. Chihaya’yı geçtim, ablası zaten manken ve kendiside bir hayli güzel ama Taichi’nin de yakışıklılığı ile ondan aşağı kalır yanı yok ve bu ikilimiz yüzünden diğer karakterler biraz gölgede kalmış. Sanki Chihaya ve Taichi başka bir animeden gelmiş gibi duruyorlar. Bu küçük ama ilginç ayrıntı dışında görsel olarak anime sağlam. Animenin müzikleri ise çok etkileyici değil ama anime ile uyumlu. Şu an mesela animenin öyle aklımda kalan, beni etkileyen bir müziği yok ama tam tersi şekilde kötü bulduğum da yok.

Özetle Chihayafuru ilginç bir kart oyunu olan karuta temalı hoş bir anime ve bahsettiğim gibi karutadan anlamasanız bile anime kendisini gayet rahat izlettirebiliyor. Bu yüzden hem gerçekçi hem de değişik konusu olan bir anime arıyorsunuz Chihayafuru’ya bir göz atabilirsiniz. Ayrıca animenin ikinci sezonu da resmi olarak duyuruldu.