30 Aralık 2012 Pazar

Berserk Golden Age Arc 2: The Battle for Doldrey

Yönetmen: Toshiyuki Kubooka  
Stüdyo: Studio 4C
Tür: Macera, Dram, Fantastik
Yapım Yılı: 2012
Bölüm Sayısı: Film
Anime Puanı: 10/9.5











Mangasının Golden Arc hikâyesini konu alan ikinci film; Berserk Altın Çağın Hikâyesi 2: Doldrey Savaşı, ilk film olan Berserk Altın Çağın Hikâyesi 1: Ulu Hükümdarın Yumurtası’ndan sonra Bluray olarak sevenleri ile buluştu. Berserk adlı eserin 1997 yapımı animesine buradan, bir önceki film olan Ulu Hükümdarın Yumurtası’na da buradan ulaşabilirsiniz.

Aslında ikinci film olan Doldrey Savaşı için fazla söyleyebileceğim bir şey yok. Bildiğiniz gibi Guts’ın gençlik yıllarını konu alan ilk filmin devamı bu anime filmi. Bu yüzden tekrar animenin konusuna veya karakterlere girmeyeceğim. Zaten yukarıdaki linklerden hem anime serisinin hem de ilk filminin konusuna (gerçi ikisi de aynı) ulaşabilirsiniz. İlk filmde Guts’ın Griffith’in Şahinler Takımı’na katılışını ve giderek yükselişini konu alıyordu. İkinci filmde de Şahinler Takımı’nın kimsenin yüz binlerce askerle alamadığı Doldrey kalesini kuşatmasını, Griffith’in Guts, Casca ve diğerlerinin yardımı ile durdurulamaz yükselişini, Guts ve Casca’nın yakınlaşması ve Guts’ın Griffith onu dengi olarak görmesi için kendi hayalinin peşinden gitmek üzere çeteden ayrılmasını konu alıyor.

İkinci Berserk filminin süresi yaklaşık yüz dakika ve ilkinden yirmi dakika daha uzun sürüyor. Yinede mangada olan birkaç şey filmde kesilmiş. Griffith’in Doldrey Kalesi’nin valisi Gennon ile olan geçmişi (flashback’i), Guts’ın savaş alanında General Boscone ile dövüşürken sanırım kılıcı kırıldığında Zodd’un Guts’a kendi kılıcını atması ve son olarak Kraliçenin Griffith’e kurduğu kumpas ve sonunda kendisini bekleyen acı son anime filminde yer almıyor. Bunlar için mangasına göz atmak zorundasınız. Elbette tüm bunları ve daha çok detayı görmek isterdik ama sunulanlar da gerçekten göz kamaştırıcı. Çizimlerdeki müthiş detaylar, senaryonun akışı, Berserk içeriğine sahip olması filmi harika kılmaya yetmiş bile. Özellikle ormanda Guts’ın yüze yakın düşman askerini katletmesi harika olmuş. Kılıç sallarkenki detaylar, kopan uzuvlar, akan kanlar harika.

Animenin çizimleri için tek kelime ile mükemmel diyebilirim. İlk filmde küçük bir kesimin şikâyet ettiği CGI (Computer Generated Imagery) çizim tekniği gördüğüm kadarı ile bu sefer biraz daha arka planda kalmış. Bahsettiğim savaş sahneleri, dövüşlerdeki akıcılık ve görsellik gerçekten üst düzey. Filmde birkaç yerde cinsellik de mevcut ve eğer bunları görmek istemiyorsanız sansürlü sürümünü tercih edebilirsiniz. Seslendirmeler ve müzikler için de on numara dersem yalan olmaz. Susumu Hirasawa’nın açılış parçası, seri esnasında çalan müzikler animeyi çok iyi tamamlıyor.

Golden Arc serisinin son filmi “Descent” Şubat 2013’te Japonya’da vizyona girecek. Yani tahminen bizler 2013’ün yazında filmi izleme fırsatı bulacağız. Umarım bu filmle Altın Çağ serisine yakışır bir final yaparız ve sürekli gelmemesine şikâyet ettiğim, hasretini çektiğim devam kısımlarına, Retribution Arc, Millenium Falcon Arc ve Fantasia Arc bölümlerine, Guts’un Berserk zırhına kavuştuğu kısımlara, Femto’ya görkemli merhabalar deriz.

2012 yılının son incelemesini favori animem Berserk ile yapmak ayrı bir mutluluk verdi bana. Dediğim gibi inşallah Golden Arc serisi sona erdikten sonra anime filmleri kaldığı yerden devam eder. Umarız 2013 yılında Berserk gibi, GunGrave gibi, Cowboy Bebop gibi Death Note gibi birçok kaliteli anime izleme fırsatı yakalarız. Herkese iyi ve bol animeli yıllar diliyorum.



28 Aralık 2012 Cuma

Sword Art Online

Yönetmen: Tomohiko Ito
Stüdyo: A-1 Pictures
Tür: Macera, Fantastik, Bilimkurgu
Yapım Yılı: 2012
Bölüm Sayısı: 25
Anime Puanı: 10/7
















2022 yılında, beta sürümünden sonra büyük bir sükse ile bir Virtual Reality Massively Multiplayer Online Role-Playing Game (VRMMORPG) yani Sanal Gerçeklik Çok Kişilik Çevrimiçi Rol Yapma Oyunu olan Sword Art Online (SAO) piyasaya sürülmüştür. Nerve Gear adındaki aygıtı kullanıcısının kafasına geçirerek Matrix misali sanal gerçekliğe geçtiği oyunda, kullanıcı Nerve Gear sayesinde gerçek hayattaymış gibi karakterini kontrol edebilmekte ve beyin dalgalarına yollanan sinyaller sayesinde beş duyusunu da kullanabilmektedir. 6 Kasım 2022 günü, yani Sword Art Online’nın serverlerinin resmi olarak açıldığı gün, beta testlerine de katılan Kirito lakaplı Kirigaya Kazuto da resmi olarak beta karakteri ile (tabi level 1 olarak) oyuna katılır. Kirito, devasa sanal dünyaya alışıktır. Sword Art Online’da amaç 100. kata ulaşıp son bossu yenmektir. Kirito ilk gün Klein adında bir arkadaş da edinir ve Kirito ona temel şeyleri öğretir. Günün sonunda ise Klein oyundan çıkmak ister ama bir sorun vardır; logout yani oyundan çıkış butonu yoktur. Kirito ve Klein acaba bir bug mu falan derken tüm oyuncular başlangıç kasabasına ışınlanır ve oyunun yaratıcısı Kayaba Akihiko herkese olan biteni anlatır. Akihiko’nun dediğine göre çıkış butonu artık oyunda yoktur ve herkes SAO dünyasında mahsur kalmıştır. Oyundan çıkmanın tek yolu ya oyunu bitirmektir ya da ölmektir. Lakin şöyle bir gerçeklikte vardır; eğer oyunda ölürseniz Nerve Gear gerçek dünyadaki beyninizi kızartarak gerçekte de ölümünüze yol açacaktır. Anlayacağınız üzere animede de Kirito’nun sanal dünyadaki hayatta kalma ve oyunu bitirme mücadelesine tanıklık ediyoruz.

Sword Art Online’nın konusu eminim bana geldiği size de ilginç geleceğinden eminim. Ben online oyun seven birisi olmasam da RPG tarzındaki oyunları severim ve SAO’nun konusu bana Poznanski’nin Erebos adlı kitabını (ki kitabı herkese öneririm) anımsattı ve SAO’dan beklentilerim bayağı bir yüksekti. RPG temalı fantastik bir dünyada kapana sıkışmak, gerçek bedeniniz yavaş yavaş erirken kılıçların konuştuğu, canavarların kol gezdiği yüz katlı bir dünyada hayatta kalmaya çalışmak, level atlamak, sanal dünyada arkadaşlıklar edinmek derken SAO’nun bayağı geniş ve derin bir kurguya sahip olabileceğini görüyoruz. Ama gelin görün ki büyük umutlarla başladığım anime bölümler ilerledikçe beni sarmamaya ve birazcık hayal kırıklığına uğratmaya başladı. İlk bölümlerde olaylar gayet ciddi olarak ilerliyor. Sonuçta düşünün, 10.000’e yakın kişi bedenleri bir nevi bitkisel hayatta sanal bir dünyada sıkışmış. Korkanlar, dayanamayıp intihar edenler, aklını kaçıranlar, liderlik vasıflarını sergileyenler, güç gösterisi yapanlar vs. derken çok ciddi bir durum ortaya çıkıyor. Doğal olarak ben kurgunun daha ciddi ilerlemesini, hayatta kalma mücadelesinin daha bir ön planda olmasını bekliyordum. Fakat gelin görün ki bölümler ilerledikçe anime bu kurgudan uzaklaşıp sıradan fantastik bir dünyada geçen bir anime haline gelmeye başlıyor. Nasıl desem; bir bölümde sadece balık tutuluyor, bir bölümde dedektifçilik oynanıyor, yok kılıç yaptırmak için malzeme falan toplanmaya gidiliyor derken ilk bölümlerde sizi çeken atmosfer balon gibi patlayıveriyor. Anlayacağınız sanki kimse gerçek dünyaya geri dönmeye çalışmıyormuş, kimse bunu takmıyormuş gibi bir hava yaratılmış ve dolayısıyla ben dediğim gibi senaryonun bu gidişinden biraz hayal kırıklığına uğradım.

Sword Art Online 13. bölümde sezon finali misali kabuk değiştirmeye başlıyor ve ben de bu değişiklikten bayağı bir ümitliydim. Lakin anime maalesef asıl düşüşü ikinci yarısında yaşıyor. Spoiler olmaması için bahsetmeyeceğim ama son bölümlere doğru bazen bölümleri hızlı hızlı geçmeye bile başladım. Birde en sonda (bundan sonrası hafif spoiler) 10.000 kişiyi oyuna hapseden, bunların yüzde otuzuna yakının ölümüne neden olan Akihiko sanki kahramanmış gibi lanse ediliyor ya (zaten daha başta bu olayı başlatma mazereti saçma) iyice soğudum animeden. Akabinde de mutlu bir sonla bitti zaten.

Senaryosunun zayıf ilerlemesine rağmen animenin elbette artı yönleri de yok değil. Öncelikle fantastik dünya çok güzel yaratılmış ve RPG unsurları ile (bildiğimiz yaşam puanları, iksirler, zırh ve kılıç satın alma, skill geliştirme vs.) çok iyi animeye monte edilmiş. Özellikle ilk bölümlerdeki o heyecanla ortaya harika bir şey çıkıvermiş. Dövüş sahneleri ve karakterler de bir hayli başarılı. İşte tüm bunlar sağlam bir kurguyla harmanlansaymış ortaya tadından yenmez bir anime çıkabilirmiş:) Son olarak, RPG’lere düşkün birisi olarak animede bazı mantık hataları da gözüme çarptı. Örneğin oyunu bitirmek için 100. kata çıkıp son bossu yenmen lazım ama diyelim A grubu bir katın bossunu yendiğinde B grubu da, yani bossla karşılaşmayan grupta oradan çıkabiliyor. Yani bir kişi bir bossu halletti mi diğer tüm herkes için de o boss ölmüş oluyor. Benim bildiğim oradan geçmek isteyen her karakter o bossu yenmek zorunda. Bir de Kirito nasıl bu kadar yüksek level olmuş, buna mantıklı bir açıklama getiremedim. Adam sürekli tek başına takılıyor ve onlarca birlikte çalışan guildlerden (grup) daha güçlü. Yine yanlış bilmiyorsam birkaç kişi ile tek bir kişinin kat ettiği yolu daha hızlı kat edebilirsin. Nitekim bunlar küçük ayrıntı ve belki ben burada yazmasam fark bile etmeyebilirdiniz:)

Kısaca çizimlerden bahsedecek olursam; SAO’nun çizimleri klasik anime çizimleri. Renkli saçlar, büyük gözler vs. Yukarıdaki paragrafımda da bahsettiğim gibi çok güzel fantastik bir dünya yaratılmış. Atmosfer size o sanal dünyayı yaşatmayı başarıyor. Animenin iki tane açılışı ve kapanışı mevcut. İlk açılış parçası için güzel diyebilirim ama geri kalanları için tarzım değil diyorum ve geçiyorum. Bölümler esnasında çalan müziklerde gayet başarılı ve gerçekten RPG oyunlarında çalan müziklere çok benziyor.

Sword Art Online’a ilk başladığımda kafamdaki puan dokuz veya dokuz buçuktu, ortalarına geldiğimde sekiz – sekiz buçuğa düştüm ve bitirdiğimde de yedi puan vermeyi kanaatimce uygun gördüm. Dediğim gibi yaratılan kurgu ve sanal fantastik dünya harika ama senaryonun ilerleyişi bana göre vasat. Animeye bir göz atın derim çünkü animeyi benden daha çok sevebilirseniz sizleri epey iyi bir anime bekliyor olabilir.



15 Aralık 2012 Cumartesi

Tsuritama

Yönetmen: Kenji Nakamura
Stüdyo: A-1 Pictures
Tür: Komedi, Bilimkurgu
Yapım Yılı: 2012
Bölüm Sayısı: 12
Anime Puanı: 10/6
















Serinin kahramanı, kırmızı saçlı Yuki Sanada, büyükannesi ile beraber yaşamaktadır. Büyükannesi Kate’in işi sebebiyle ikisi sürekli taşınmak zorundadır. Bu yüzden Yuki kaldığı yerde uzun süre kalamadıkları için pek arkadaş edinemez ve diğer öğrencilerle iletişim kurma becerileri yok denecek kadar azdır. (Kalabalık gruplardan çok çekinir ve herkes ona bakınca garip bir kriz geçirir) Yuki ve büyükannesinin son durakları Enoshima adında küçük, sevimli bir adadır. Daha taşındıklarının ilk günü yeni evlerinin kapılarını belinde su tabancası, elinde bir olta ve kafasındaki balık akvaryumu ile isminin Haru ve kendisinin bir uzaylı olduğunu söyleyen sarışın ve neşeli bir çocuk çalıverir. Haru, Büyükanne Kate’e artık burada yaşayacağını ve Yuki ile arkadaş olarak balık tutacaklarını söyler. Tabi Yuki’nin aklı bu hızlı gelişen olaylar yüzünden biraz karışmıştır ama Haru onu balık tutmaya ikna eder. Lakin ikisi de nasıl balık tutulur bilmiyordur. Kasabanın balık tutma malzemeleri satan dükkânından sınıf arkadaşları Natsuki’nin Enoshima’nın “balıkçı prensi” olduğunu öğrenirler ve Natsuki’den yardım isterler. Bu arada, Akira Yamada adlı Hintli bir adam ise ördeği Tapioca ile beraber uzaktan ve gizlice Haru’yu izlemektedir. Görünüşe göre Haru’nun Enoshima hakkında kimsenin bilmediği bir sırrı vardır.

Tsuritama (Tsuri Japoncada balık tutmak anlamına gelmektedir) adlı animenin ilk bölümü aslında ilgi çekici çünkü balık tutma temalı bir animeye ben daha önce rastlamadım ve bu yüzden ilgimi çekti diyebilirim. Rengârenk çizimleri ile Enoshima ve uzaylı olduğunu söyleyen Haru derken ilk bölümler seyir zevki bakımından yüksek geçiyor. Fakat 3. veya 4. bölümden sonra maalesef Tsuritama bir düşüş yaşıyor. Nedeni ise balıkçılık teması bir süre sonra ilginçliğini kaybediyor ve animenin komedi yanı ise pek iyi değil. Bir – iki yer dışında ben pek güldüğümü hatırlamıyorum. Ayrıca Haru da bir yerden sonra bana itici gelmeye başladı. Bir uzaylı olarak (merak etmeyin, uzaylı olması sır değil. İlk bölümde öğreniyorsunuz) insanlarla nasıl yakınlık kuracağını falan belgesel tadında öğrenmesi beni biraz sıktı. Bu arada Büyükanne Kate her sizde kalacağım diyeni evine alıyorsa vay haline yani :) Hiç bu çocuğunun anası babası nerede, şak diye nereden çıktı diye sormak yok. Konudan fazla uzaklaşmadan; dediğim gibi anime bir şeyler vaat ederek başlıyor ama bölümlerin benim açımdan sıkıcı geçmesi, komedi yönünün oturamamış olması ve bazı diyalogların çok fazla uzaması epey puan kırmama neden oldu. Öte yandan balık tutma ve oltalar hakkında da epey şey öğreniyorsunuz. Tsuritama’dan sonra balık tutmanın bir sopanın ucuna ip bağlayarak yapılmayacağını anlamış bulunmaktayım.

Daha önce Kemono no Souja Erin ve ve Humanity Has Declined’te karşıma çıkan arka plan çizimlerinin sanki suluboya ile çizilmişler gibi durması yine Tsuritama’ya da çok yakışmış. Rengârenk Enoshima arkada ışıl ışıl parlıyor ve sahil kasabasının tadına varıyorsunuz. Animenin bir adet açılış ve kapanış şarkısı bulunmakta. Açılış parçası eğlenceli bir parça, kapanış parçası da fena sayılmaz ama açılış daha güzel:) Bu arada, anime esnasında sıkça karşımıza çıkan Enoshima dansı da bayağı bir eğlenceliymiş.

Toparlayacak olursam Tsuritama balık tutmak gibi değişik bir temaya sahip ama bu değişiklik de maalesef animeye pek yetmemiş. Konusu, daha doğrusu konunun işlenişi zayıf ve komik olmayan komedi yönü ile Tsuritama pek önerebileceğim bir anime değil. Eğer balıkçılıkla, oltalarla falan ilgileniyorsanız belki ilginizi çekebilir, aksi halde komedi olarak Tsuritama’yı izlemeyi düşünüyorsanız diğer alternatiflerinize bir göz atmanızı önerebilirim. 



6 Aralık 2012 Perşembe

Eureka Seven Ao

Yönetmen: Tomoki Kyoda
Stüdyo: Bones
Tür: Macera, Dram, Mecha
Yapım Yılı: 2012
Bölüm Sayısı: 24
Anime Puanı: 10/7.5














Eureka Seven Ao, 2005 yılında çıkan elli bölümlük Eureka Seven adlı animenin devamı özelliğini taşımaktadır.

Animede olaylar alternatif bir dünyada, 2025 yılında geçiyor. Ao Fukai adında 13 yaşındaki bir çocuk bağımsızlık mücadelesi veren Okinawa’da yaşamaktadır. Yaklaşık 10 yıl önce, yani Ao daha üç yaşlarındayken annesi Eureka ortadan kaybolmuş ve küçük Ao’nun bakımını Dr. Toshio üstlenmiştir. Ao’nun ortaokula başlayacağı gün ansızın bir “secret” veya bir başka adıyla bir g-monster çıkagelir ve adanın yakınındaki Scub Coral’a saldırmaya başlar. Scub Coral’lar yüzyıllardır dünyanın farklı yerlerinde ansızın ortaya çıkmakta ve peşinden yine ansızın ortaya çıkan secret adındaki varlıklar ona saldırmakta ve infilak etmesine (Scub Burst) neden olmaktadır. Olan tabii yakınlarda bulunan halka olur. Dediğim gibi bu alternatif dünyada ansızın çıkagelen Scub Coral’lar yüzünden tarih farklı yazılmıştır. Örneğin Tokyo bir Scub Burst yüzünden yok olmuştur veya nükleer teknolojisi Scub Burst’larla birleşerek daha vahim sonuçlar ortaya çıkarmasın diye asla geliştirilmemiştir. Dediğim gibi Ao’nun yaşadığı yerde bir secret ortaya çıkar ve ortalık cehennem yerine döner. Bu arada Generation Bleu (ortaya çıkan secret’lerle savaşması için kurulmuş bağımsız bir organizasyon) adlı organizasyonun Pied Piper ekibi de secret ile savaşmak için olay yerindedir. Ao da bir şekilde kendini olayların içinde bulur ve Japon donanmasının Mark 1 adını verdiği Nirvash adlı LFO (Scub Coral’ın yaydığı traparlar (rüzgâr gibi) sayesinde uçabilen dev makineler) ile secret ile mücadele eder. Akabinde ise Ao başta annesi ve Eureka hakkında bilmediği şeyleri öğrenir ve ortaokula başlayacağı gün Ao kendisini bambaşka bir maceranın içinde bulur.

Eureka Seven Ao ilk bölümünde soru işaretleri ile karşımıza çıkıyor çünkü ilk seriyi izleyenler için olaylar bayağı bir karışık hal alıyor. Olayların ilk seriye göre bayağı bir geçmişte geçmesi, Eureka ve Renton’un akıbeti vs. insanı meraklandırıyor. Bu arada Eureka Seven Ao aslında tam bir devam serisi sayılmaz. Dediğim gibi bittiği yerden başlamıyor ama yinede ilk seriyi izlemeden Ao serisini izlemek yanlış olur. İlk serideki karakterler veya yaşanan olaylardan sıkça bahsediliyor çünkü. Bu yüzden orijinal Eureka Seven’i izlemeden devam serisini izlemenizi pek önermem.

Bir devam serisi olarak Eureka Seven Ao’yu orijinal Eureka Seven ile karşılaştıracak olursam; baştan söylemek gerekirse Ao’da ilk animedeki ruh, o hava maalesef yok. İlk seriden hatırlayacağımız Gekkostate ve ekibinin yanında üç kişiden oluşan Pied Piper ekibi yanından bile geçemiyor. Gekkostate gemisinde yaşanan komediler, sevinçler, hüzünler yani o samimi hava ne yazık ki Ao’da yok. Ayrıca Fukai Ao, ağlak, çoğu zaman sümükleri akan, deli cesaretine sahip olan ama en önemlisi içimizden biri olan Renton’nun yerini asla tutamıyor. Ao bana göre biraz Renton çakması çok sığ bir karakter olmuş. Atmosfer bakımından ise anime genelde hızlı ilerliyor. Bölüm sayısı ilk serinin yarısı olduğu için aksiyon sahneleri daha fazla karşımıza çıkıyor ve onlar için başarılı da diyebilirim. Özellikle 12. ve 13. bölümden sonra orijinal seride yaşanan olaylardan bahsedilmesi olayları daha da heyecanlı hale getiriyor. Lakin paralel evren, Scub Coral – Secret ilişkisi biraz kafa karıştırabilir, dikkat etmek lazım:) Son olarak bahsetmeden edemeyeceğim; keşke Truth üzerinden anime ilerlemeseymiş de ilk seri üzerine daha fazla durulsaymış. Emin anime böyle çok daha iyi olurdu.

Animenin en güzel yanlarından birsi çizimleri. Karakterleri ve atmosferi ile Eureka Seven havasını yaşatamasa da çizimleri sizlere Eureka Seven dünyasında olduğunuzu belli ediyor. Özellikle gökyüzünde gerçekleştirilen mecha savaşları çok başarılı duruyor. Hem hızlı hem de estetikler. Animenin iki adet açılış ve iki kapanış parçaları mevcut. Açılışlar fena değil de kapanışları, özellikle ikinci kapanışı pek beğendiğim söylenemez. Bölümler esnasında çalan parçalar ise çok daha iyiler. Atmosfere cuk oturmuşlar ve en kötü sahnede bile sizi havaya sokabiliyorlar.

Sonuç olarak Eureka Seven Ao kötü bir devam serisi olmamış ama Eureka Seven tadında da değil ve keşke böyle olacağına şöyle olsaymış dedirten yerleri de yok değil. Yinede bir devam serisi olarak izlenilmeye değer bir anime diye düşünüyorum.