28 Nisan 2013 Pazar

Robotics;Notes

Yönetmen: Kazuya Nomura
Stüdyo: Production I.G.
Tür: Bilimkurgu, Gerilim
Yapım Yılı: 2012
Bölüm Sayısı: 22
Anime Puanı: 10/7















Robotics;Notes, 5pb. tarafından 2012’nin Haziran ayında piyasaya sürülmüş olan (PS3 ve Xbox 360 için) “visual novel” yani görsel roman türündeki bir oyundur. 5pb.’nin diğer iki oyunu Chaos;Head ve Steins;Gate gibi animeye uyarlanan serinin saydığım iki anime ile tarzı dışında (bilimkurgu) herhangi bir bağı yoktur.

Robotics;Notes, 2019 yılında, Japonya’nın güneyinde bulunan ve aynı zamanda gerçek de bir ada olan Tanegashima adasında geçmektedir. Nasıl şimdi günümüz gençliğinin elinde iphone’lar varsa 2019 yılında da onların yerini PhoneDroid’ler (yaygın deyimiyle Pokecom) almıştır. Aslında bildiğimiz tabletlerden farkı olmayan bu aletlerin tek fark telefonların da yerini almış olması ve daha güçlü – sofistike bir işletim sistemine sahip olmasıdır.



Animenin ana karakteri Kaito Yashio dövüş oyunlarını çok sevmektedir ve Pokecom’una yüklü olan Kill – Ballad adlı oyunun sıralamasında tepeleri zorlamaktadır. Aynı zamanda Merkezi Tanegashima Lisesi’nin Robot Araştırma Kulübü’ne üye olan Kaito, aslında kulübü pek takmamaktadır. Zaten çocukluk arkadaşı Aki dışında kulübün başka üyesi yoktur ve kulüp kapanma tehlikesi de yaşamaktadır. Aki ise Kaito’nun aksine çok enerjiktir ve tüm hayali bir zamanlar Robot kulübünün ilk üyeleri olan ve ablasının tasarladığı dev robotu bitirip işlevsel hale getirmektir. Yani Aki canla başla uğraşırken Kaito sadece yerinde durup Kill – Ballad oynamak dışında pek bir şey yapmamaktadır. Günün birinde Kaito parkta yine Kill – Ballad oynarken gelişmiş bir yapay zeka olan ve sadece Pokecom’da görülebilen Airi’yi keşfeder ve Kimijima Raporları diye bir şeyin varlığı keşfeder. Kaito merak içinde bu raporların peşine düşer ve bir yandan anlamadığı bir yandan da belki de hiç anlamak istemeyeceği birtakım olayların içinde bulur kendisini. Üstelik Aki ve daha sonra kulübe katılacak olan diğer arkadaşları, Airi, Aki’nin ablası, kısacası tüm Tanegashima adası bu işe dahil olur.

Robotics;Notes ilk başlarda tamamen Robot Kulübü’ne odaklı bir şekilde başlıyor. Kulübün geleceği, yeni üyeler ve 30 – 45 cm boyutundaki robotların dövüştürüldüğü turnuvaya katılma derken biraz ağır işliyor. Akabinde işin içine yeni karakterler, Airi ve Kimijima Raporları’nın keşfi girince senaryo asıl halini almaya başlıyor ama bana göre yine de isteneni pek veremiyor. Tamam, bazı anlarda pür dikkat izlediğim zamanlar oldu ama genel olarak durağan bir hava hakim. Özellikle animenin ilk yarısı böyle. Neysek ki 11. Bölümden sonra atmosfer biraz daha hızlanmaya başlıyor. Animeyi ayakta tutan en büyük etken ise şüphesiz karakterleri. Aki’nin ablası hariç karakterlerin hepsi çok sempatik. Kaito’nun vurdumduymaz ama umursadığını belli eden tavırları, Aki’nin cana yakın halleri, Kona’nın ilginç hal ve tavırları izlemeye değer.

Animenin çizimleri klasik ama oldukça kaliteli anime çizimleri ile karşımıza çıkıyor. Kızlarımız kocaman gözleri ve mini etekleri ile hazır ama dediğim gibi çizim kalitesi bir hayli yüksek. Eklenen anime efektleri dozunda tutulmuş ve yüz mimikleri (özellikle Kona’nın) bayağı başarılı. Anlayacağınız, çizimleri için animeye dört dörtlük diyebilirim. Animenin sahip olduğu iki adet açılış ve kapanış parçası ahım şahım parçalar değil ama seriye ve içeriğine gitmiş. Müziklerde asıl başarılı olansa bölümler esnasında çalanları. Özellikle bazı yerlerde gerilim ile müzikler öyle bir birleşiyor ki, gözlerinizi ekrandan alamıyorsunuz. Lakin maalesef bu anlar işte pek fazla değil.

Robotics;Notes’un bence en büyük eksisi senaryosunun dallara bölünmüş olması. Robot Kulübü’nün robotlarıyla uğraşması, Kimijima Raporları, ailevi sorunlar derken açıkçası heyecanını kimi zamanlar yitiriyor. Elbette ana senaryo küçük konularla desteklenince daha zengin olur ama burada desteklenmemiş, bölünmüş gibi. Buna rağmen dediğim gibi bazı anlarda olaylar sizi öyle bir ekrana bağlıyor ki, pür dikkat izliyorsunuz. Kısacası Robotics;Notes çok başarılı sayılmasa da izlenmeye değer, hoş bir anime.



18 Nisan 2013 Perşembe

Bakuman 3

Yönetmen: Kenichi Kasai
Stüdyo: J.C. Staff
Tür: Dram, Komedi, Günlük Hayat
Yapım Yılı: 2012
Bölüm Sayısı: 25
Anime Puanı: 10/8.5














Bakuman 3, serinin üçüncü ve son sezonunu oluşturuyor. İlk sezonun incelemesine buradan, ikinci sezona da buradan ulaşabilirsiniz.

Bakuman adlı animenin konusuna herhalde yeniden değinmeme gerek yoktur. Zaten animenin konusunu merak edenlere yazdığım ilk sezon incelemesini okumalarını tavsiye ederim. Yaklaşık bir yıl aradan sonra gelen üçüncü sezon, doğal olarak ikinci sezonun bıraktığı yerden başlıyor. Kısaca hatırlayacak olursak; ikinci sezonda Ashirogi Muto’nun editörü değiştirilmiş (ki benim gözümde bu değişiklik tamamen zaman kaybı olmuş), bir takım olaylar yaşanmış, ikilimiz PCP adındaki mangalarını serileştirmeyi başarmış ve editör olarak yeniden Hattori atanmıştır. Üçüncü sezon da tam buradan devam ediyor. Bu sezonda Ashirogi Muto-sensei serilerini sağlamlaştırmanın yanında bir animeye sahip olma hayallerini de artık gerçekleştirmek istiyorlar. Tabi bu o kadar kolay değildir ve hem yeni rakipleri ile olsun hem de Nizuma Eiji ile olsun sıkça rekabet içinde olacaklardır.

Bir müddet ara verdikten sonra bıraktığı yerden devam eden animelerin en büyük sorunu (daha doğrusu benim için en büyük sorun) olanların birçoğunun unutulmasıdır. Şahsen ben üçüncü sezona başladığımda ana karakterlerimiz Mashiro ve Takagi’nin adlarını dahi hatırlamadığımı fark ettim. Seri ile ilgili aklımda tek kalan Hattori’nin geri gelmesi olmuş:) Bu yüzden keşke dizilerin yaptığı gibi daha önce olanları özetleyen bir bölüm veya kısa da olsa bölüme girmeden özet konulsaymış ki benim gibi unutkanlar için altın değerinde olurmuş. Neyse ki iki – üç bölümde olan biteni toparlamaya ve hatırlamaya başladım. Fakat dediğim gibi özet şart.

Bakuman’nın üçüncü sezonunun bence ikinci sezondan çok daha iyi bir sezon olmuş. İkinci sezon biraz ağır ilerliyordu ve açıkçası Editör Miura ile Ashirogi Muto bırakın Eiji ile rekabet etmeyi, yerlerde sürünüyordu. Zaten en sonda Hattori geri gelince biraz da boşuna izlemişiz gibi olmuştuk. Bunu ikinci sezon incelememde de bahsetmiştim, Hattori hiç gitmeseymiş sanki bu ikinci sezon hiç yaşanmazdı. Dediğim gibi üçüncü sezon çok daha iyi olarak karşımıza çıkıyor çünkü olaylar hızlı ilerliyor (hızlı ama atlamadan) ve atmosfer genelde hep merak ettirici. Yani her bölüm acaba ne olacak diye insanı merak ettiriyor ve şahsen ben bir günde normalde üç bölüm ardı ardına izlerken acaba ne olacak diye çok merak ettiğimden günde dört bölüm izlediğim bile oldu. Bazı arkadaşlar için “ne var bunda, ben seri bitiriyorum” diyebilir ama olağanın dışına çıkarak dört bölüm izlemek benim için büyük bir olay niteliğinde:) Kısacası üçüncü sezon oldukça hareketli ve keyif verici olarak karşımıza çıkıyor. Ayrıca son sezon olduğundan da tatlı bir sonla da son buluyor. Bu arada, ilk sezon nedense Eiji’ye gıcık oluyordum ve ikinci sezon da kafayı baş editöre takmıştım. Bu sezonda ise artık kimseye tik olmadığımı fark ettim:)

Çizimleri bakımından Bakuman yine klasik sivri çeneli ve klasik anime karakterleri ile karşımıza çıkıyor. Bana mı öyle geldi bilmiyorum ama Mashiro’nun çenesini biraz daha sivri yapsalarmış herhalde üçgene benzermiş:) Bir de Miho’yu her gördüğümde nedense aklıma Japon balığı geliyor. Bunlar elbette kötü şeyler değil, tamamen çizim teknikleri ile alakalı. Her farklı animeye geçtikten sonra elbette oluyor böyle göze çarpan ayrıntılar. Çizimler aslında gayet hoş, rengârenk ve animeye cuk oturmuş. Lakin asıl sorun olarak gördüğüm kısım karakterlerin hiç değişmemesi. Değişmek derken de fiziksel özelliklerini kastediyorum. Yani animeye ilk başladığımızda Mashiro ve Takagi sekizinci sınıfa gidiyorlardı, tahminen 14 – 15 yaşlarındaydılar. Son bölüme yaklaştığımızda ise 24 yaşlarındalar, yani bir on sene geçmiş. Ama dış görünümlerinde hiçbir değişme, yaşlanma olsun, olgunlaşma olsun yok. En kötü insan az biraz sakal falan ekler. İlk sezonun incelemesinde de ortaokuldayken de hiç okul çocuklarına benzemediklerini (maşallah Takagi herhalde 1,80 vardır) yazmıştım. Anlayacağınız karakterlerle gerçekçilik bakımından biraz sorunum var. Bana göre 14 yaşındaki hali ile 24 yaşındaki hali aynı ise bir karakterin ya bir sorun vardır ya da bunlar için zaman durmuş. Biraz da müziklere değinecek olursam; açıkçası iki açılış parçasını da hiç beğenmedim. Birer kez sadece görüntülere bakmak için izledim, o kadar. Kapanışlar da açıkçası pek parlak değil. Lakin bölümler esnasında çalan parçalar tam tersi ve animeye çok yakışan, atmosferi tamamlayan parçalar. Özellikle seslendirmeler her zamanki gibi çok başarılı.

Birinci sezonu ile güzel bir başlangıç yapan Bakuman, ikinci sezonu ile biraz duraklasa da üçüncü sezonu ile zirve yapıyor diyebilirim. Seriyi takip edenler eminim kaçırmayacaktır ve izlememiş olanları da eğlenceli, içine çeken 75 bölümlük hoş bir seri bekliyor.



7 Nisan 2013 Pazar

Psycho-Pass

Yönetmen: Naoyoshi Shiotani
Stüdyo: Production I.G.
Tür: Bilimkurgu, Gerilim, Aksiyon
Yapım Yılı: 2012
Bölüm Sayısı: 22
Anime Puanı: 10/7.5
















Gelecekte geçen bir Japonya’da Sybil adındaki sistem, insanları gözetim altında tutmaktadır. Bu sistem kameralar ve robot polisler sayesinde insanların Psycho-Pass’ını, yani zihinsel durumlarını ölçmektedir. Eğer sağlam bir psikolojiye sahipseniz canlı renklere, psikolojiniz kötü ise mat renklere sahip oluyorsunuz. En önemlisi ise “Suç Katsayısı”dır. Sybil sistemi suç katsayınızı ölçerek ileriye dönük suç işleme ihtimallerini hesaplamaktadır. Eğer suç katsayınız yüksek ise hiçbir suç işlememiş olsanız dahil gözetim altına alınıyorsunuz ve suç katsayınız düşene kadar (genelde çok düşük bir ihtimal) kapalı tutuluyorsunuz. Eğer suç işlemiş iseniz ise suç katsayısız tavan yapacağından da doğrudan, görüldüğünüz yerde idam ediliyorsunuz. Yani insanların hayatı tamamen düzeni sağlamak için yaratılan Sybil sistemine bağlıdır. Bu sistem sizi göklere de çıkarabilir veya hayatınız daha doğru düzgün başlamadan bitirebilir de.

Sybil sistemi adına suç katsayısı yüksek kişileri veya suçluları yakalamak da Kamu Güvenliği Bürosu’nun görevidir. Anime, Akane Tsunemori adlı yeni atanmış polis müfettişinin Kamu Güvenliği Bürosu’na bağlı Kriminal Soruşturma Bölümü 1’e katılması ile başlıyor. Akane, meslektaşı Müfettiş Ginoza ile ilk olay yerinde tanışır ve Ginoza ona hemen “Dominators” adındaki silahları takdim eder. Bu silaha aynı zamanda Sybil sisteminin gözü de denmektedir çünkü doğrulttuğunuz kişinin suç katsayısını ölçerek düşük ise kilitli durumda kalıyor, yüksek ise ölümcül olmayan felç moduna geçiyor ve sınırı geçmiş ise yok etme moduna kendiliğinden ayarlanarak geçiyor. Yani hükmü dominatorslar veriyor ve müfettişlerle onların emrindeki infazcılar kararı uyguluyordur. İnfazcılar ise genelde travmatik bir olay yüzünden suç katsayısı yükselmiş (ver geri dönülemez olmuş) bu yüzden de suç işleme ihtimali yüksek eski dedektifler ve işe yatkın kişilerdir. İnfazcıların tek başlarına hareket etmesi katiyen yasaktır ve ancak gözetmenleri, yani müfettişleri ile beraber dışarı dünyaya adım atabilirler. Animede de Müfettişler Akane, Ginoza ve İnfazcılar Kogami, Masaoka, Kagari, Kunizuka ve Shion’un, yani Bölüm 1’in macerasını konu alıyor.

Psycho-Pass ilk başta eğer izlediyseniz sizlere Ghost in the Shell’i hatırlatabilir. Çünkü gelecekte geçmesi, metal uzuvlara sahip olan insanlar, robotlar falan derken insanın ister istemez aklına geliyor ama Psycho-Pass sadece Ghost in the Shell’i anımsatmakla kalıyor. Yani baştan söyleyeyim, Psycho-Pass bir Ghost in the Shell değil. Şiddet unsuru güzel, yetişkinlere daha çok hitap etmesi iyi ama senaryo olarak ne ben daha fazlasını beklerdim. Anime ilk başta birbirinden farklı gözüken olaylar ile başlıyor ve ilerledikçe hepsi tek bir adama (Gülen Adam?) yani animenin ilk başında da bizlere tanıtılan Makishima’ya bağlanıyor ki benim beğenmediğim husus da Makishima. Makishima da yine Ghost in the Shell’deki Gülen Adam gibi deyim yerindeyse bir devrim yapma niteliğinde ama Makishima’nın tamamen kötü olarak karşımıza çıkması tüm çekiciliğini en azından benim gözümde yitirmiş durumda. Gülen Adam’ın bir karizması vardı ve az çok onunla empati kurabiliyorduk ama Makishima hazretleri Sybil sistemine karşı savaş açmış ama usturası ile önümüze gelene bin tekme mantığı ile cinayet işlemekten de çekinmiyor. Hâlbuki ilk başlarda insanları manipüle ederek güzel tanıtılmıştı ama sonlara doğru soğukkanlı basit bir katilden başka bir şey olmadığını da maalesef görüyoruz. Anlayacağınız Ghost in the Shell’deki mantık kullanılmak istenmiş, sistem için çalışan iyi niyetli polisler ve sisteme karşı gelen bir adam ama işte o adam olmamış. Ve bana göre Makishima’nın çok üzerinde durulmuş ve sistem ile ilgili birçok soru işareti bırakılmış. Kimler nasıl kurdu, diğer ülkelerle ilişkisi (ki diğer ülkeler kaos içinde ve vahşi olarak nitelendiriliyor) gibi birçok merak edici husus var. Kısaca demek istediğim bu tarzda (okullu olmayan ve kocaman gözlü kızların ön planda olmadığı aşk hikayeleri barındıran) animeler son bir iki yıldır mumla aranır oldu ve Psycho-Pass’ı ilk gördüğümde bayağı bir ümitlenmiştim. Belki Ghost in the Shell, Ergo Proxy, Cowboy Bebop, Witch Hunter Robin gibi animeler geri geliyor diye. Ha, karşımda kötü bir anime bulmadım ama aradığımı da, özlemini çektiğim şeyi de maalesef edinemedim.

Görsel olarak Psycho-Pass içeriğine yakışır bir şekilde karşımıza çıkıyor. Abartı mimiklerden, şakalardan eser yok. Ortam daima ciddi, gerektiğinde etraf kanlı, ve karakterler de bu kasvetli ortama uyumlu. Yani çizimler benim bayağı bir hoşuma gitti. Sybil sistemi ve yarattığı dünyayı güzel yansıtıyor. Animenin müzikleri de bir hayli kaliteli. Animede iki adet açılış ve kapanış parçası bulunmakta. Abnormalize adlı ilk açılış ve Namae no Nai Kaibutsu adlı ilk kapanış için harika parçalar diyebilirim. İkinci açılış ve kapanış doğal olarak ilklerinin yanında birazcık sönük kalmış. Seslendirmeler için de gayet iyi diyebilirim. Akane’yi seslendiren favori seslendirmecilerimden Kana Hanazawa’yı ilk kez ciddi bir seslendirmeyle gördüm ve oldukça da beğendim. Ayrıca bir izlediğim bir önceki anime olan Kokoro Connect’ten karşıma çıkan ve Shion’u seslendiren Miyuki Sawashiro’yu da çok başarılı bulduğumu söyleyebilirim.

Psycho-Pass fena olmayan bir anime ama dediğim gibi benim beklentilerimin yanında biraz sönük kaldı. Eğer benim gibi polisiye, daha çok yetişkinlere hitap eden bir anime arıyorsanız Psycho-Pass sizlere ilaç gibi gelecektir ama benim gibi aynı hatayı yapıp da Ghost in the Shell seviyelerinde bir anime de beklemezseniz yararınıza olur.