25 Mart 2012 Pazar

Kino's Journey

Yönetmen: Ryutaro Nakamura
Stüdyo: ACGT
Tür: Fantastik, Macera
Yapım Yılı: 2003
Bölüm Sayısı: 13
Anime Puanı: 10/8.5



Kino’s Journey veya orijinal adı ile Kino no Tabi’nin ana karakterinin adı Kino. Kendisi bir gezgindir ve konuşabilen motosikleti Hermes ile ülkeden ülkeye gezmektedir. Envai çeşit bıçak, bir revolver ve otomatik silah taşıyan genç Kino bir ülkede en fazla iki gece kalmaktadır. Yani üçüncü gün ülkeden ayrılmaktadır. Bunun nedeni de geldiği ülkeye bağlanmaktan korkmasıdır. Kino’nun yaptığı bu seyahatlerin aslında belirli bir amacı yoktur. Kino, “Dünya güzel değildir, lakin güzel olmadığı için güzeldir.” deyimiyle hareket etmektedir. Her bölümde Kino’nun bir ülkeyi ziyaret edişini, o ülkenin halkını, örfünü, adetlerini ve diğer birçok özelliklerini Kino ile beraber keşfediyoruz.

Yukarıdaki paragrafımda bahsettiğim gibi Kino konuşabilen bir motosiklet olan ve aynı zamanda tek arkadaşı olan Hermes ile ülkeden ülkeye gezmektedir. Fantastik bir dünyada bulunan bu ülkelerin büyüklükleri aslında bir şehir kadardır ve ülkelerin adından pek söz edilmez. Bu ülkeler genellikle mutlu ülke, hüzünlü ülke veya gelişmiş ülke olarak anılmaktadır. Ayrıca her ülke büyük surlarla çevrilidir ve her ülkenin Kino’ya sundukları farklıdır. Animenin konusu Kino’nun seyahati olsa da aslında insan ilişkileri gözler önüne sürülmektedir. Kino’nun insanlarla etkileşimi, insanların yaşadıkları, Kino’nun buna karşı tepkileri güzel bir şekilde işlenerek bizlere sunulmuş. Her bölüm genellikle farklı bir ülkede geçiyor ve dolayısıyla konu da her bölüm değişiyor.

Kino’s Journey’in belirli bir hikayesi olmasa da her bölüm farklı şeyler ve en önemlisi ilginç şeyler sunduğu için anime kendisini izlettirmesini başarıyor. İnsanlarla yapılan sohbetlerin yanında aksiyon ve dövüş sahneleri de hiç az değiller. Üstelik aksiyon sahneleri çok da başarılı olmuş. Fakat bunun yanında animenin eksileri de yok değil. Benim bulduğum en önemli eksiklik Kino’nun geçmişi hakkında. Animenin dördüncü bölümünde Kino hakkında epey bilgi veriliyor. (Hem de sizi şaşırtabilecek çok büyük bir bilgi de bunların arasında) Ama bunun dışında Kino tam olarak nasıl bir gezgin oldu, yanından ayrıldığı ve usta olarak adlandırılan kişi ile olan ilişkisi üzerinde de biraz daha durulsaymış iyi olurmuş. Ayrıca konuşabilen bir motosiklet olan Hermes’in ben hariç herkese normal gelmesi çok ilginç:) Gerçi bunlar küçük ve önemsiz eksiler çünkü dediğim gibi anime insan ilişkileri üzerinde durduğu için bunların pek bir önemi kalmıyor. Bana göre en büyük eksisi ise iki – üç bölümde atmosfer gerçekten çok yavaşlıyor. Kino bazen konudan kopuyor ve yapılan uzun uzun tasvirler beni sıktığı kadar sizleri de sıkabilir.

Görsel olarak Kino’s Journey çok garip bir anime. Ben animenin çizimlerini ilk gördüğümde çirkin bulmuştum ve animeyi izlemeyi dahi düşünmüyordum. Alttaki resimden pek anlaşılmıyor ama renklerin tonlamasında hafif bir yeşillik ön planda ve sanki seksen yapımı bir televizyondan izliyormuşsunuz gibi anime hafif buğulu. Ayrıca koyu renkli sahnelerde yatay çizgiler de görebilirsiniz. Neden çizimler böyle yapılmış, açıkçası anlamış değilim. Renkler normal ve daha keskin olsa anime çok daha iyi olabilirdi. Animenin müzikleri tam tersiler ve oldukça başarılılar. Açılış ve kapanış parçaları hoş parçalar ama özellikle anime esnasında çalan müzikler benim çok hoşuma gitti ve atmosfere dört dörtlük oturmuşlar.

Kısacası Kino’s Journey çok ilginç bir anime ve çizimleri sizi yanıltmasın. Eğer daha çok yetişkinlere hitap eden, insan ilişkileri üzerine kurulu, biraz da fantastik bir havaya hakim bir anime arıyorsanız Kino’s Journey’e bir göz atabilirsiniz.

19 Mart 2012 Pazartesi

Now and Then, Here and There

Yönetmen: Akitaro Daichi
Stüdyo: AIC
Tür: Dram, Bilimkurgu
Yapım Yılı: 1999
Bölüm Sayısı: 13
Anime Puanı: 10/8.5



Shuzo Matsutani veya arkadaşlarının deyişiyle Shu, sıradan bir çocuktur. Tahminen 13 yaşlarında olan Shu, biraz hiperaktif ve heyecan dolu bir kişiliğe sahiptir. Ayrıca bir kendo öğrencisidir fakat “men” hareketi dışında (kılıcı üstten alta doğru savurmak) pek fazla kafasını yormaz. Yine normal bir günde evine dönerken inşaat halindeki bir fabrikanın en yüksek bacasında oturan bir kız görür. Shu da yan bacaya tırmanarak kızla iletişim kurmaya çalışmaktadır fakat kız pek konuşkan değildir. Zor da olsa Shu kızın adının LalaRu olduğunu ve günbatımlarını sevdiğini öğrenir. Shu, LalaRu ile biraz daha konuşmaya çalışırken ansızın bir patlama meydana gelir ve zaman durur. Birden ortaya yoktan Abelia adında bir kadın ve askerleri çıkagelir. Abelia ve askerleri LalaRu’nun peşindedir ve LalaRu da Shu’dan yardım etmesini ister. Shu bulduğu bir sopayla askerlere saldırır ama pekte etkili olamaz. Nitekim Abelia yeni bir patlama gerçekleştirir ve patlama alanında bulunan herkes başka bir yere ışınlanır. Shu, LalaRu ve diğerleri artık fabrika bacalarının tepesinde değildir. Onlar artık bambaşka bir dünyada, Kral Hamdo adlı diktatörün dünyayı egemenliği altına almaya çalıştığı Hellywood adlı üssündedirler.

Now and Then, Here and There adlı kısa anime serisi resimlerine bakıldığında çocuksu bir anime gibi gözükse de aslında tamamen yetişkinlere hitap ediyor. Çünkü anime genel olarak köylerinden kaçırılan çocukların Hamdo adına savaşa zorlanması, diktatörlük, çocukları istismar etmek ve bunlar gibi psikolojik sorunlar üstünde duruyor. Shu da kendini normal yaşamından alınıp tüm bu olanların ortasında buluyor ve LalaRu’yu kurtarmak istese de savaşmaktan, askerliğe zorlanan yaşıtlarına karşı silah kullanmaktan kaçınmaya çalışıyor. Animenin atmosferi çoğu zaman hareketli geçiyor. Kocaman Hellywood üstüde yaşanan olaylar, Shu’nun çektikleri, kaçma teşebbüsleri, Kral Hamdo’nun psikopatlığı derken anime akıp gidiyor. Atmosferin yavaşladığı zamanlar ise animenin dram yönü daha ağırlaşıyor.

Animenin hikayesinde bazı eksiklikler de yok değil. Mesela Shu’nun bulunduğu dünya hakkında daha çok bilgi verilebilirdi. Genellikle çöllerin hakim olduğu bu dünya başka bir gezegen mi, gelecek mi, geçmiş mi diye herhangi bir açıklama maalesef yapılmıyor. Ayrıca Kral Hamdo tam olarak kimdir, böyle bir adam Hellywood gibi bir üsse nasıl kavuşmuştur, birkaç açıklama yapılsaymış iyi olurmuş. Bir önceki paragrafımda bahsettiğim gibi konu genellikle yaşanan olaylar üzerine odaklanmış durumda ve mekan – zaman konsepti arka planda bırakılmış.

Anime 1999 sonunda yayınlandığı için çizimleri doğal olarak eski. Ama eski olmaları dışında kötü bir yanı da yok. Dediğim gibi çizimler yönünden tek kusuru ilk bakışta çocuksu bir anime gibi gözüküyor. Müzikleri ise biraz vasat, açılış ve kapanış parçaları oldukça sade. Açılışta sadece müzikten oluşuyor ve ana karakterler tanıtılarak altında seslendirmecileri yazıyor. Kapanışında pek farkı yok. Birkaç kare resim eşliğinde yazılar geçiyor.

Sonuç olarak Now and Then, Here and There ilk bakışta sizi çizimleri ile yanıltabilir. Derinliği ve gerçekte de yaşanabilecek psikolojik unsurları ile bu tarz animeleri seven herkese Now and Then, Here and There’i önerebilirim.

Bu arada, animenin baş karakteri Shuzo Matsutani, “Legendz” adlı elli bölümlük bir başka animede de baş karaktermiş. Üstelik isimlerinin yanı sıra karakteristik özellikleri de aynıymış.

13 Mart 2012 Salı

Higashi no Eden

Yönetmen: Kenji Kamiyama
Stüdyo: Production I.G.
Tür: Macera, Psikolojik, Romantik
Yapım Yılı: 2009
Bölüm Sayısı: 11 + 2 Film
Anime Puanı: 10/7.5



22 Kasım 2010 Pazartesi günü, nereden geldiği belli olmayan on adet roket Japonya’nın belirli yerlerini vurur. Roketlerin vurdukları yerlerde kimseler yaşamadığı için olay kayıpsız atlatılır ve roketlerin atıldığı gün pazartesi olduğu için o güne “Careless Monday” yani Dikkatsiz/İlgisiz Pazartesi adı verilir ve çok geçmeden de kimse tarafından umursanmaz olur. Bundan üç ay sonra ise Saki Morimi adındaki genç bir kız üniversiteden yeni mezun olmuştur ve mezuniyet gezisi için Amerika’dadır. Gezi New York’ta olmasına karşın Saki dünyanın merkezi olarak düşündüğü Washington’daki Beyaz Saray’a gitmiştir. Aslında burada pek umduğunu bulamayan Saki, sarayın çeşmesine para atıp bir nevi dilek tutmak istemektedir. Saki, bahçe parmaklıklarının ardından bir adet bozuk para sallar ve bu yaptığı karşı kaldırımda duran iki polisin dikkatini çeker. İki polis Saki’yi sıkıştırmaya başlarken başka bir Japon çıkagelir ve Saki’yi aslında masumane bir şey olan bu derdinden kurtarır. Fakat ortada bir gariplik vardır. Bir elinde garip bir cep telefonu, öteki elinde ise silah tutan bu genç tamamen çıplaktır ve hiçbir şey hatırlayamamaktadır. Üstelik cep telefonunda gözüken para hesabına göre yaklaşık 8 milyar Japon Yen’i (yaklaşık 170 milyon Türk lirası) vardır. Bu gizemli ve çıplak genç polisleri atlattıktan sonra Saki’nin yanına döner ve Saki ona teşekkür amacıyla paltosunu verir. Genç oradan ayrılır fakat Saki pasaportunun paltoda kaldığını fark edince gencin peşinden gider. Daha sonra adının Takizawa olduğunu öğrendiğimiz bu genç ile Saki beraberce Japonya’ya dönmeye karar verir. Takizawa geçmişini araştırmaya koyulurken Saki de ona eşlik eder. Çok geçmeden Takizawa büyük ve tehlikeli bir oyunun içinde olduğunu fark eder ve bu oyunun gizemini çözmeye çalışır.

Higashi no Eden senaryo olarak hızlı ve gizemli bir şekilde başlıyor. Hiçbir şey hatırlamayan Takizawa, hesabında bulunan dünyanın parası ve “Juiz” adındaki telefonun özel tuşuna basınca çıkan ve neredeyse her şeyi para karşılığında gerçekleştirebilen (aklınıza gelebilecek her şeyi, tabi bedeli karşılığında) gizemli ses, Takizawa gibi 11 kişinin daha olduğu gerçeği derken seriye kendinizi kaptırıveriyorsunuz. Fakat serinin son bölümlerinde aldığı seyir ve iki filminin gidişatını açıkçası ben pek beğenmedim. O gizemli atmosfer, heyecan son bölümlere doğru bende kayboldu ve filmlerini de ne yalan söyleyeyim formalite icabı olarak izledim. Demek istediğim, Higashi no Eden’in çoğu sır ortaya çıktıktan sonraki arka planda kalan ana senaryosunu pek sevmedim. Olayların politik bir seyir alışı, üstelik filmlerin neredeyse tamamen konuşmalarla geçişi gibi olaylar puan kırmama sebep oldu. Oysaki seri ilk başladığında harikaydı. Ben daha gerilimli, daha gizemli bir şeyler bekliyordum.

Higashi no Eden’in çizimleri ise çok kaliteli. Desenli gibi gözüken (sadece düz kaplama renkler kullanılmamış) arka plan çizimleri benim çok hoşuma gitti. Karakterlerde gayet başarılı ve abartılı anime karakteri olmaktan ziyade daha gerçeğe uygunlar. İşin içine dolgun ve net renklerde girince görsel olarak seyrine doyunmaz bir yapım ortaya çıkmış oluyor. Eden’in müzikleri de çizimleri kadar başarılı sayılır. Serinin açılış parçasını ben sevdim, kapanış ve filmlerin açılışları da fena sayılmaz.

Adını sıkça duyduğum Higashi no Eden’i sonunda ben de izledim ve açıkçası daha iyisini beklediğim için biraz hayal kırıklığına uğradım. Dediğim gibi anime hızlı ve güzel başlıyor ama sonlara doğru bana göre bozuyor. Benim için Higashi no Eden ortalama bir anime, izleyin derim ama ısrar da etmem.

4 Mart 2012 Pazar

Kurokami

Yönetmen: Tsuneo Kobayashi
Stüdyo: Sunrise
Tür: Aksiyon, Fantastik
Yapım Yılı: 2009
Bölüm Sayısı: 23
Anime Puanı: 10/6



Kurokami: The Animation’un mangası Kore kökenlidir ve her ay Japonya’da da yayımlanmaktadır.

Keita Ibuki sıradan bir lise öğrencisidir. Annesini küçük yaşta kaybetmiştir fakat kaybetme hikâyesi de biraz tuhaftır. Annesiyle yolda giderken annesine tıpatıp benzeyen bir kadın görmüşler ve çok geçmeden Keita’nın annesi bir kaza sonucu ölmüştür. Günün birinde seyyar bir ramen dükkânında karnını doyururken yanına çok aç olan bir kız gelir. Keita, kıza ramen ısmarlar ve adının Kuro olduğunu öğrenir. Fakat Kuro’da bir gariplik vardır. Söylediklerine göre kendisi bir Mototsumitama’dır (umarım doğru yazmışımdır) ve Mototsumitama’lar dünyadaki terra dengesini korumakla yükümlüdürler. Ayrıca dünyada “doppeliner” adında bir sistemin varlığından bahseder. Bu sisteme göre her insandan aslında üç tane vardır ve bir tanesi kök, ikisi yedektir. Eğer yedekler kökleri ile karşılaşırsa mutlaka bir kaza sonucu ölmektedirler ve ölen yedeğin tüm terrası, tüm şansı köke geçmektedir. Eğer iki yedekte ölürse kök, ana kök olmaktadır ve müthiş bir terra akışının sahibi olmaktadır. Kuro, tüm bu olan biteni anlatır ama Keita çoğuna anlam veremez. Akabinde ramen dükkânına birisi saldırır ve başıboş Kuro’yu öldüreceğini söyler. Kuro ile adam dövüşmeye başlar ve Keita’da bir şekilde artık kendisini hiç beklemediği olaylar sillesinin içinde bulur.

Kurokami senaryo olarak ilginç bir anime ama işlenişte bazı aksaklıklar boy göstermiyor değil. Öncelikle Keita karakterini ben pek beğenmedim. Kuro ile senkron yaptıklarında (insanlar mototsumitama’larla senkron yapınca moto’ların güçleri artmaktadır) “Hadi Kuro, şinkron!” diye her bölüm bağırmasına falan ben hiç ısınamadım. Ayrıca bazen Kuro komiklik yapıyor ki hiç yakışmamış. Tamam, animede elbette espriler olur ama Kuro’nun bazen şoparlıklar yapması bu animeye hiç ama hiç gitmemiş. Öte yandan dövüş sahneleri çok başarılı. Dövüşenlerin hareketleri estetik, yere düşmeleri, yuvarlanmalı şekilli. Bir de senkron olayı olmasaymış daha iyi olurmuş. Hem Keita’nın lüzumsuz bağırmaları hem de çoğu bölümde Sailermoon gibi sanki dönüşüyorlarmış gibi gösterilmeli çok bayat. Son olarak Kuro her dövüşte önce dünyanın dayağını yedikten sonra Keite’nın “şinkronnn!!” sinyalinden sonra gaza gelme olayı yerince Kuro’nun da ağırlığını koyabildiği dövüşler olsaymış daha iyi olurmuş diye düşünüyorum.

Görsel olarak Kurokami kaliteli bir anime. Bahsettiğim dövüşler kaliteli, kan efektleri falan da hiç esirgenmemiş. Çizimlerdeki tek sıkıntım Kuro’nın kılık kıyafeti. Bu kız niye tasmayla geziyor anlamış değilim ve bir de ayakkabı giydirebilseydik tam olurdu. Animenin müzikleri de kaliteli sayılır. Genelde gaza getirici müzikler kullanılmış ve yakışmışlarda. Animenin üç açılışı ve iki kapanışı bulunmakta ve hepsi de süper müzikler olmasa da animeye yakışan müzikler. Son olarak bir gerilim müziği var ki, yemin ediyorum Kurtlar Vadisi’nin eski bölümlerinde kullanılıyordu. Ne zaman çalsa aklıma Laz Ziya veya Baron geldi:) Neyse ki bu müzik çok sık kullanılmamıştı.

Özetle Kurokami eğlenceli bir dövüş animesi ama çok da kaliteli bir yapım değil. Yumruk yumruğa dövüşlerden hoşlanıyorsanız göz atın derim ama bunun dışında da pek bir şey beklemeyin.