23 Kasım 2013 Cumartesi

Yahari Ore no Seishun Love Come wa Machigatteiru

Yönetmen: Ai Yoshimura
Stüdyo: Brain’s Base
Tür: Komedi, Okul, Romantik
Yapım Yılı: 2013
Bölüm Sayısı: 13
Anime Puanı: 10/8


















Uzun adının yanında My Teen Romantic Comedy: SNAFU olarak da anılan Yahari Ore no Seishun Love Come wa Machigatteiru, Hachiman Hikigaya’nın okul hayatı üzerine yoğunlaşıyor. Hikigaya tek başına takılan, arkadaş edinmekle pek uğraşmayan, varlığı ile yokluğu anlaşılmayan (ama bunu tercih eden) ve aklı havada birçok liselinin aksine gerçekçi düşünüp davranan birisidir. Okulun ilk günü geçirdiği bir kaza yüzünden bir süre okula gidememiş olan Hikigaya, saydığım özellikler de eklenince kendisini sınıftakilerden iyice soyutlamıştır. Bunu fark eden Hikigaya’nın sınıf öğretmeni, Hikigaya’yı zorla okulun Servis Kulübü’ne üye yaptırır. Tek üyesi bulunan bu kulübün amacı öğrencilere sorun yaşadıkları bir konuda bir nevi danışmanlık yapmak, akıl vermektir. Kulübün tek üyesi de okulun en güzel kızlarından, zeki ve imrenilerek bakılan Yukino Yukinoshita’dır. Hikigaya’da kulübe girince ortak yönleri arkadaş edinememe olan iki farklı zıt kişilik bir araya gelir ve hem Hikigaya hem de Yukinoshita için sıradanlığın çok üstünde bir lise hayatı başlamış olur. 


Animenin piyasada yüzlercesi bulunan okullu, yeri geldiği zaman komik, yeri geldiği zaman romantik animelerden yüzeysel olarak pek bir farkı yok. Yine kamplara gidiliyor, binlercesini izlediğimiz kültür ve spor festivalleri tekrar karşımıza çıkıyor. Bu animelerden sıyrılabilmesinin tek özelliği ise Hachiman Hikigaya diyebilirim. Yani animede Hikigaya olmasaymış bir hayli sıradanlaşırmış. Başta kişiliği olmak üzere olaylara bakış açısı, tutumu, söyledikleri ve yanlış olduğunu bildiği halde doğruları söyleyerek istenmeyen adam konumuna düşmesi animeyi zevkli bir hale getiriyor. Özellikle Yukinoshita ile olan tartışmaları izlenmeye değer. Demek istediğim, Hikigaya aslında çok zeki bir karakter ve Yukinoshita da dahil diğer karakterler her animede karşımıza çıkabilecek sıradan karakterler iken Hikigaya’nın kendine has bir çekiciliği, bir özel olma durumu var. Bu arada kafama takılan bir soru da var. İçinde kulüp geçen (neredeyse bütün okullu animeler) animelerde bizlere öğretilen eğer beş üyen yoksa kulübün kapatılmasıydı. Hatta son üye genelde okula yeni gelen nakil öğrenci olurdu:) Bu animede ise Servis Kulübü üç üyeden fazla bir sayıya ulaşmıyor ve dolayısıyla “bu kulüp neden kapatılmıyor yahu” diye düşünmemekten alıkoyamadım kendimi:) 


Animenin çizimleri hakkında söyleyecek pek fazla bir sözüm yok. Klasik, kocaman gözlü kızların olduğu, saçların rengârenk olduğu, etek boylarının üç santimi geçmediği sevimli çizimler çıkıyor karşımıza. Komedi sahnelerinde komiklik efektleri de dozunda tutulmuş, tamamen efektlere bel bağlanmamış. Çizim olarak tek hoşuma gitmeyen Hikigaya’nın kız kardeşinin tek azı dişi. Genelde bıçkın (ya da bıcırık mı desem) ama aynı zamanda sevimli karakterlerde karşımıza çıkan bu kocaman ağızda beliren tepedeki üçgen şeklinde tek azı dişinden açıkçası nefret ediyorum. Kim ne derse desin, iğrenç duruyor:) Müzikler ise idare eder kıvamında. Klasik “shonen” anime müzikleri. Animenin açılış parçası hareketli bir parça iken kapanışı da daha slow tarzda.

Yahari Ore no Seishun Love Come wa Machigatteiru, aslında bizlere bir karakterin bile ne kadar önemli olabileceğini gösteriyor. Hikigaya animede olmasaymış durum fena olabilirmiş. Elbette anime olağanüstü tarzda bir anime olarak da anlaşılmasın. İzlemesi zevkli, genelde alıştığımız şeylerin karşımıza çıktığı sevimli bir anime diyelim. 

16 Kasım 2013 Cumartesi

Level E

Yönetmen: Toshiyuki Katou
Stüdyo: Studio Pierrot, David Production
Tür: Komedi, Bilimkurgu
Yapım Yılı: 2011
Bölüm Sayısı: Film
Anime Puanı: 10/8

















Dünyamız çok uzun bir zamandır birçok uzaylı türüne ev sahipliği etmektedir. Dünya üzerindeki uzaylılar birbirlerinden haberdar iken insanlar bihaber hayatlarına devam etmektedirler. Bu uzaylıların arasında barış içinde yaşayanlar, kana susamışlar, agresif tutumlular, kaçaklar ve hatta türünün son temsilcileri de dengesiz bir düzen içinde insanlarla bir arada yaşamlarını sürdürmektedirler. Uzaylı olsun, insan olsun herkes bir şekilde yaşamını sürdürürken yeryüzüne bir uzaylı daha ayak basar. Dogura adlı gezegenin prensi, Prens Baka (baka, Japonca aptal anlamına geliyor) dünyaya zorunlu bir iniş gerçekleştirir ve Yukitaka Tsutsui’nin yanında kalmaya başlar. Daha ilk dakikalardan Yukitaka’yı bezdirmeyi başaran prens, dediğine göre hafızasını kaybetmiştir. Fakat kesin olan tek bir şey vardır ki prensin dünyaya ayak basması ile ne Yukitaka’nın ne de dünyadaki herhangi birinin yaşamı artık eskisi gibi olmayacaktır. 


Level E isminin nereden geldiğini de kısa olarak anlatmak istiyorum. Manganın adı ilk olarak “Alien Crises” olarak planlanmış fakat bu isim seri hakkında çok fazla detay verdiği için manganın yazarı Yoshihiro Togashi’den ismin değiştirilmesi istenmiş. Togashi’de “Level 4” adlı bir videokaseti kiraladıktan sonra mangasına “Alien” kelimesinin ilk harfini koyarak Level E koymuş. Lakin Alien kelimesi A ile başlıyor ama Togashi okunuşu olan (eliyın:) E harfini koyunca editörler bu hatayı kendisine iletmiş ama Togashi Level E ismi ile animeyi bağdaştırınca değiştirmeye gerek duymamış. 

Level E’nin ilk üç bölümü sarışın prensimizin dünyaya ayak basması, Yukitaka ve çevresi ile yaşadıkları ve nasıl acayip hınzır, başkalarının çektiklerinden zevk alan ama aynı zamanda nasıl bir dahi olduğunu gözler önüne seriyor ki bu üç bölüm için mükemmel ötesi bile derim. Prens yüzünden gelişen gariplikler komedi ile öyle güzel birleştirilmiş ki şahsen ben çok eğlendim. Üçüncü bölümden sonra ise deyim yerindeyse anime kabuk değiştiriyor. Şöyle ki, ilk üç bölüm belirli bir konuyu takip ediyor ama geri kalan bölümler kendi içinde kendi konularına ayrılmış durumda. Yani dördüncü bölümden sonra anime belirli bir hikâyeyi takip etmiyor. Üçüncü bölümden sonra anime tam 6 senaryoyu daha işliyor ve kimilerinde prens başroldeyken kimilerinde arka planda. Açıkçası Macbac prensesinin dünyaya eş aramak için geldiği iki bölüm dışında (ki bu iki bölümü de hiç beğenmedim) bölümler fena değil ama o ilk üç bölümdeki mükemmel atmosfer de yok. Yani prensin beş arkadaşı zorla Color Rangers kahramanlarına dönüştürüp prensesi kurtarmayı zorlamasını da gayet beğendim ama dediğim gibi ilk üç bölüm bambaşkaydı. Hatta dördüncü bölüm karşıma tamamen farklı bir hikâye çıkınca çok şaşırmıştım. Kısaca özetlersem ilk üç bölüm hem hikâyesi hem komedi yönü ile şahane, diğer bölümlerde konu bütünlüğü yok ama Macbac bölümleri hariç onlar da gayet seyri zevkli bölümler. 


Animenin çizimlerini ilk gördüğümde biraz şaşırmıştım çünkü Level E’de nostaljik bir hava var. Level E’yi gördüğümde aklıma ilk olarak nedense Slam Dunk ve Yukitaka’yı gördükten sonra da Yu Yu Hakusho geldi aklıma ve sonradan bunun sebebini de gördüm. Animenin mangası eski, 95 ve 97 yılları arasında yayınlanmış ve Yu Yu Hakusho’da zaten Mangaka Togashi’ye aitmiş. Anlayacağınız çizimler eski animeleri anımsatıyor ve sizi eskilere götürebilir. Karakterler ise daha çok gerçekçi karakterler olarak karşımıza çıkıyor. Yani kocaman gözlü anime karakterleri değil de daha normaller. Elbette prens hariç. Uzun sarı saçları ve kadınsı görünümü ile tam bir şeytan olan prens, herkese pabucunu ters giydiriyor. Animenin kapanış parçasını pek beğenmedim ama açılış parçası oldukça güzel ve hareketli. Anime esnasında çalan parçalarda genel olarak iyiler. Bir sözüm de Türkçe altyazılara yönelik olacak. Animenin İngilizce altyazısı genelde küçük çaplı argo kelimeler içeriyorken “thiefpliskin”e ait olan çevirilerde çok net küfürler kullanılmış. Lakin benim sözüm kötü yönde değil. Tamam, ağır küfürler yer alıyor ama günlük konuşma tarzına öyle bir uymuş ki karakterler resmen Türk gibi hareket edip küfrediyor. Yani küfrü savunduğumdan değil ama hakikatten kullanılan terimler cuk oturmuş ve aslında hepimizin günlük hayatta kullandığı birçok kelime animeye tam oturmuş. Hani başka animede böyle bir çeviri yöntemine gidilse berbat bir durum oluşabilirmiş ama Level E’de karakterlerin tavırları ile bu altyazılar harika bir uyum içinde.

Level E, ilk üç bölümü hariç fazla bir yenilik sunmuyor ama başta prens olmak üzere tüm karakterler başarılı ve animenin eğlence dozu daima yüksek. Şahsen ben izlerken keyifli dakikalar geçirdim ve komedi tarzında okullu animelerden sıkılanlar için alternatif bir anime olarak düşünüyorum. 

11 Kasım 2013 Pazartesi

Kotonoha no Niwa

Yönetmen: Makoto Shinkai
Stüdyo: CoMix Wave Films
Tür: Dram, Romantik
Yapım Yılı: 2013
Bölüm Sayısı: Film
Anime Puanı: 10/7.5














  


Byousoku 5 Centimeter veya Hoshi o Ou Kodomo gibi filmlerin de yönetmen koltuğunda oturan Makoto Shinkai’in elinden çıkma bir anime olan Kotonoha no Niwa (İngilizce adı ile The Garden of Words) 45 dakika uzunluğunda kısa bir film olarak çıkıyor karşımıza. Takao Akizuki adındaki liseye yeni başlamış genç ayakkabılara ve ayakkabı yapımına düşkün bir gençtir. Ve bu ilgisini ileride mesleğe dönüştürmenin hayalindedir. Takao yağmurlu günleri çok sevmektedir ve yağmur yağan her günde okulun ilk derslerini asarak parayla girilen bir bahçeye (animede ismi geçmiyor ama söz konusu yer Shinjuku Gyoen Ulusal Bahçesi’nden esinlenmiştir) gider. Burada da üstü kapalı bir çardağa oturarak ayakkabı eskizleri üzerine çalışır. Yine yağmurlu bir günde bahçeye ve çardağına gittiğinde Takao, çardakta oturan Yukari Yukino adındaki bayanla karşılaşır. Ve günler geçtikçe, daha doğrusu her yağmurlu günde karşılaşmaya devam ederler ve birbirleri ile sohbet etmeye başlarlar. Birbirlerinin isimlerini bilmezler ve her ikisinin de derdi, tasası ayrıdır ama ortak bir özellikleri vardır. Her ikisi de yağmurlu günleri ve çardakta geçirdikleri zamanı iple çekmektedirler. 


Kotonoha no Niwa, belirli bir senaryo üzerinde yoğunlaşmaktan ziyade Takao ve Yukino’nun yaşamları ve beraberce çardakta geçirdikleri zamanı ele alıyor. Animenin ilk yarısı daha çok Takao üzerine ve dul bir anne ile kendi düzenini kurmaya hazırlanan bir abi ile yaşaması, ayakkabı malzemeleri almak için yarı zamanlı işlerde çalışması, hayallerine sımsıkı sarılmasını bizlere yansıtıyor. Ortalama bir yirmi – yirmi beş dakika geçtikten sonra da Yukino daha çok ön plana çıkıyor ve onun arka planına göz atıyoruz. Sonlara doğru da zaten ilgi ikisine eşit paylaştırılıyor ve anime doruk noktasına ulaşıyor. İki bölüm uzunluğunda bir film olan bu animeden hızlı sahneler, aksiyon veya komedi beklemek hata olur. Bahsettiğim gibi anime insan ilişkileri üzerine kurulu ve dram yönü başta olmak üzere romantik yönü ağır bir anime. Romantik dediysem de öyle lise aşkları falan beklemeyin. Demek istediğim anime iki farklı karakterin hayatını anlatıyor ve bu yüzden başta küçük yaştaki anime severler olmak üzere bazı kesimlere sıkıcı gelebilir. Fakat bu tarz hayatın içinden, duygusal animelerden hoşlananlar için de ideal bir anime. Şahsen ben bu iki kesimin ortalarında bir yerdeyim. Animeden katiyen sıkılmadım ama öyle şahane, sürükleyici bulduğumu da söyleyemem. 


Büyük bir bölümü bir bahçede geçtiği için yeşil tonun hâkim olduğu animenin çizimleri inanılmaz derecede güzel. CGI (Computer Generated Imagery) tekniği kullanılmış animede görüntü hem gerçek hem de anime:) Yani hem çok gerçekçi ama aynı zamanda anime özelliğini yitirmemiş. Yeşil bahçenin keskin ve net tonlamaları, bir nesnenin ön planda olduğunu gösterirkenki buğulama efektleri falan her şey dört dörtlük. Karakterler de bir o kadar başarılı ve arka plan üzerinde asla sırıtmıyorlar. Anlayacağınız, Kotonoha no Niwa’nın senaryosu bir yana, bu animede 45 dakikalık görsel bir şölen var. Animenin bir açılış parçası yok ama giriş güzel bir melodi ile yapılıyor. Kapanış ise artık animenin son görüntülerine eşlik eden duygusal bir parça ile gerçekleşiyor. Genel olarak müzikler de gayet başarılı ve filme aykırı gelmiş, uymamış diyebileceğim bir durum bulunmuyor.

45 dakikalık uzunluğu ile kısa bir film diyebileceğimiz Kotonoha no Niwa’dan ben fazla etkilenmedim ama yine de izlenmeye değer bir anime olarak düşünüyorum. Takao’nun ve Yukino hikâyesi beni pek heyecanlandırmadı ama sıkmadı da. Yapımın süresi kısa, bu yüzden bir göz atmak isteyebilirsiniz.

9 Kasım 2013 Cumartesi

Shinsekai Yori

Yönetmen: Masashi Ishihama
Stüdyo: A–1 Pictures
Tür: Dram, Fantastik, Bilimkurgu
Yapım Yılı: 2012
Bölüm Sayısı: 25
Anime Puanı: 10/4.5

















Yusuke Kishi’nin aynı adlı romanından uyarlanan Shinsekai Yori, günümüzden bin sene sonrasında geçiyor. 2011 yılında psikokinetik (basitçe animede “cantus” adı verilen bir güçle nesneleri zihinden yönetebilmek. X-Men’deki Jean Grey gibi mesela) güçlere sahip insanlar boy göstermeye başlamıştır. Ve birçoğu bu durdurulamaz güçleri ile terör saçmaya başlamıştır. Akabinde bin bir olay boy göstermiş, klasik bir medeniyet çöküşü yaşanmıştır. Bin yıl sonrasında ise bir şekilde düzen ve barış sağlanabilmiştir. Saki, Satoru, Shun, Maria ve Mamoru adındaki beş arkadaş bir zamanlar Japonya’nın Kanto bölgesi olarak adlandırılan dağlık bir bölgede, Kamisu 66 numaralı Bölge adlı yerde yaşamaktadırlar. Yaşadıkları yerde herkes cantus adındaki güce sahiptir ve güçleri açığa çıkmaya başladıktan sonra eğitimini de almaya başlarlar. Saki ve arkadaşları, okul ödevi için çıktıkları kano yolculuğunda ve karşılaşmamaları gereken bir şey ile karşılaşarak cantus’un aslında ne olduğunu, antik çağlar olarak adlandırılan bin sene öncesinde neler yaşandığını ve en önemlisi kanlı tarihlerini öğrenirler. O günden sonra da hayatları hiçbir zaman eski haline dönmez ve hayatlarını yakından etkileyecek maceralar yaşamaya başlarlar. 


Shinsekai Yori’nin ilk bölümleri oldukça etkileyici ve merak uyandırıcı. Bin yıl önce yaşananlar ve bin yıl sonrasında kurulan ütopik yaşam tarzı derken anime ilgiyi üzerine çekmeyi başarıyor. Lakin özellikle benim için sekizinci bölümden sonra animenin izlediği yol tam bir hayal kırıklığı oluşturdu. Ben daha çok geçmiş üzerinde yoğunlaşılır, çöken medeniyet şehirleri bizlere sunulur diye beklerken olay her bölümde “Monster Rats” adı verilen ırkla yaşanan ilişkiler üzerine yoğunlaşıyor. Bu ırk görünüş olarak farelere ve hamsterlere benzeyen ama bir insanın zekasına sahip olan (tabi cantus’ları da yok) ve koloni şeklinde yaşayan ırklardır. Beklediğimden tamamen farklı bir senaryonun karşıma çıkması ve karakterlerin ergen hallerinin iğrenç olması beni her bölüm biraz daha soğuttu. Ergen halleri dedim çünkü anime başladığında Saki ve arkadaşları çocuk ve sekizinci bölümden sonra 15 – 16 yaşlarına geliyorlar ve daha sonrada yetişkin oluyorlar. Bu aslında güzel bir şey çünkü tüm yaşamlarına tanıklık ediyoruz ama dediğim gibi beni senaryonun gidişatı hiç sarmadı. Öte yandan flashbackler, dram ve heyecan yönü tavan yapan sahneler oldukça başarılı. Ayrıca belki senaryoyu beğenmemiş olabilirim ama sonunda açıklanan gelişmeler gerçekten çok ilginçti. Kısacası zaman zaman animeyi bırakmayı dahi düşündüm ama gerilimli anlar ve yaşanan ilginç gelişmeler bir nebze ilgimi animenin üzerinde tutmayı başardı.


Animenin çizimleri genel olarak başarılı. Aktarılan atmosfer, dağlık ve yeşillik bölgenin sunulması başarılı. Karakterler ise daha iyi olabilirmiş çünkü kız – erkek fark etmez yüzleri birbirlerine benziyor. Yani karakterleri saçlarından seçmeye çalışıyordum. Bunun dışında klasik anime karakterleriler. Herkes güzel, herkesin saçının rengi farklı. Çocuk olan karakterler ergenlik çağında girdiklerinde tam “bishonen” karakterlere dönüşüyorlar ve olaylar bayağı bir çarpıklaşıyor. Erkek olan Satoru Shun’un peşinde, Saki de Shun’un peşinde, kız olan Maria da Saki’nin peşinde ve Maria’nın peşinde bir Mamoru ile tanışıyoruz. Neyse ki bu durum fazla uzun sürmüyor ve büyüdüklerinde akılları başlarına geliyor diyelim ve geçelim. Müzikler ise animenin en iyi yönü. Animenin belirli bir açılış parçası yok ve iki kapanış parçasını pek başarılı bulmadım ama bölümler esnasında çalan parçalar on numara. Yani hiçbir şey olmasa bile bu müzikler çaldığında atmosfer kat ve kat artıyor.

Shinsekai Yori tartışmasız çok başarılı ve ilgi çekici bir başlangıç yapıyor ve akabinde izleyicisini sevmeye devam edenler ve etmeyenler olarak ikiye ayırıyor. Senaryonun gidişatından hoşlanırsanız sizleri başarılı bir anime bekliyor olabilir ama benim gibi ikinci torbadaysanız birkaç ilgi çekici sahne dışında sizleri zor bir süreç bekliyor olur.